Herkese selam. Yeni bölüm geldi. Okuyanlar, görüşlerini bildirirse çok sevinirim. Yavaş yavaş yeni karakterler dahil oluyor aramıza. Bakalım bunlar ne derece önemli, nasıl insanlar? Göreceğiz zamanla.
Emircan İğrek-Meydan
Keyifli Okumalar diliyorum. :)
Ertesi sabah biraz daha dinç kalktım. En azından artık uykusuz değildim. Olanları hemen unutup rahat bir uykuya kavuşmuş değildim, düşünceler izin vermese de bazen vücudun isyanıyla uyumak zorunda kalınabiliyordu. Bir noktada o kadınla hayatlarımız kesişse de, sonuçta aramızda yılların getirdiği derin bir bağ da yoktu. İçimde onlara karşı hâlâ çalkalanan hisler vardı, sanki kendimi bıraksam ya haykırarak ağlayacak ya da içim dışıma çıkana kadar kusacaktım ama sakinliğimi korumak zorundaydım. Tabii o sakinlik bende bulunuyorsa.
Rüyamda o kadını ve kızını görmedim. Belki de görmüş ve uyanınca unutmuştum. Yine de hatırlamamak şu an için bana en iyi gelen şeydi. Kalkıp sıcak bir duş aldım. Sonra da kendi hayatıma da iyi bakmam gerektiğinin farkında olarak sıkı bir kahvaltı yapmaya uğraştım. Bugün, kafamı bulandıran Yeraltı'na gidip gitmeyeceğim konusuydu. İçimde bir yerde buna çoktan karar vermiş olduğumu biliyordum ama dışa vurmak o kadar da kolay olmuyordu. Dediğim gibi yanımda böyle bir yere götürebileceğim yakın bir arkadaşım yoktu. Elbette yakın arkadaşlarım vardı ama adı bile insanda iyi hisler çağrıştırmayan bu yere gelmek istemezlerdi. Ya kendi başıma bu işi halledecek ya da çok geç olmadan polise haber verecektim.
Anne ve babama bu konuyu şu an için açmak istemiyordum. Şehir aynıydı ama onların çalıştığı ilçede gerçekleşen bir olay değildi bu. Bu da onları konudan uzak tutardı. Bana yol gösterici şeyler söyleyip, başka polis arkadaşlarına bunu sordurtabilirlerdi elbette ama bu, benim bir noktadan sonra kişisel meselem haline gelmişti sanki. Kim son nefesinde gözlerine baktığı bir kadın ve günahsız bir bebek için böyle bir şeye kalkışırdı ki? Amaç kendimi övmek değildi burada ama bu çağ artık kötülüklerle doluydu. Kişiler de kendi başlarına da bir iş gelmesinden korkarak olan her olumsuz olaydan uzak durup, görmezden geliyor ya da görseler de sessiz bir izleyici olarak kalıyorlardı. Bu durumda ben de yardım etmek istediğimi söylesem, çevremdeki herkesin şiddetle karşı çıkacaklarını biliyordum. Uzak durmam gerektiğini, bu işle ilgilenecek insanların da ülkede var olduğunu söyleyeceklerdi. Belki de sorun buydu. Herkesin kendi işini yapması gerekiyordu ama bazen kendi işinin yanı sıra yardımda bulunabileceğin başka alanlar da olabilirdi. Bu meslek ayrımı değil, insanlık göreviydi belki de.
Kahvaltıdan sonra öğlene kadar televizyonun karşısında boş boş oturdum. Belki bir son dakika haberi, kayıp haberi ya da cinayet haberleri görürüm diye sürekli haber kanallarına bakıp duruyordum. Olay çoktu ama o kadını tasvir eden tek bir haber bile yoktu. Bu nasıl olabiliyordu? Hayatta kimsesi olmayan bir kadın mıydı? Ama o dövme ne anlama geliyordu o zaman? Kimsesi olmayan biri, neden kalp içinde Y harfi bulunan bir dövme yaptırırdı ki? Ben kadının evli olduğuna inanıyordum. Parmağından yüzük çıkmamıştı ama belki de kaybetmişti ya da o gün takmamıştı. Birini seviyorsa ve biri tarafından seviliyorsa, evlenip hamile kalması bana çok normal, insanların hayatında öylece var olan bir davranış gibi geliyordu. Bu kadında bir anormallik olduğuna da inanasım gelmiyordu. Son anında bile her şeyden önce sadece bebeğini düşünen, kendini ondan sonraya koyan iyi bir anne, hisleri olan bir kadın, genç bir insandı.
Yitip giden yaşamında kimbilir keşfetmek ve yapmak istediği daha ne hayalleri vardı. Belki çok mutluydu, mükemmel bir aileye, iyi, sevgi dolu bir eşe sahipti. Kadının ardından ailesi ve eşi de şu an yana yakıla onu arıyor ama bulamıyorlardı belki de. Yaşayıp yaşamadığını bile bilmediklerinden boş ve mutlu sonla biten umutlarla dolulardı. Bir anda çıkıp geleceğini düşünüyorlardı. Belki de farklı bir şehirden buraya getirilmişti. Bu ihtimal verdiği adresten ötürü biraz uzak kalıyordu ama beynim komplo teorileri kurar gibi sürekli bunu düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...