Pinhani- Dünyadan Uzak
İyi Okumalar :) <3
Mihre'nin sağlam olan mantığının aksine, çoğunlukla kalbini öne koyup düşündüğü planları, varsayımları neredeyse doğruydu. Gölge'nin önce uğraması gereken bir kardeşi vardı. Zaten Gölge'yle ilgili hiçbir zaman aklıyla karar vermemişti. Yaşamında aklıyla kalbinin girdiği en büyük savaşın bu adamla ilgili olduğuna yemin edebilirdi. Yine de ailesiyle fikir alışverişi yapmak ve birçok elden koordineli çalışması mantıklıydı. Belki bir anlık gaflete düşmese ve her şeyi en başından gerekli yerlere bildirse daha iyi olurdu ama geçmiş geri alınmıyordu. Şimdi geleceği sağlam bir zemin üzerine kurma zamanıydı.
Gölge ise, Mihre'nin yanından ayrılan arabasının ardından bakarken belki de uzun zaman sonra ilk defa yiten bir şeyi görmek istemezcesine gözlerini yummuştu. Bu öyle bir andı ki bu hareketi, bunca yıllık hayatının sadece birkaç anında yaptığını kendisi de biliyordu. Hatırladığı anlardan en net olanı kardeşi ve Ahu'nun İzmir'e giderken bindikleri taksinin ardından bakışıydı. İşte şimdi aynı bakışı hayatına yeni giren bir kadının ardından atmıştı. Mihre'nin ıslak gözleri, yardım etmek isterken yardım dilenen bakışları kifayetsizdi. Duygularını son birkaç gündür zirvede yaşamıştı. Şimdi hisleri alınmış biri gibi davranmasının tam sırasıydı. Ama öncesinde tahmin edildiği gibi görmesi gereken bir kardeşi vardı. Bu en azından işini bitirene kadar duygularıyla hareket edeceği son an olacaktı.
Mihre'nin onu bıraktığı, ıssız sayılabilecek yoldan uzaklaşmak için bir süre yürüdü. Bedeninin attığı her adım ruhunda bir boşluğa düşüyor gibi hissediyordu. Mantığını öfkeye bürümese şu an ayakta kalmak için hiçbir neden bulamazdı. Yürürken ceketine sürtünen, Mihre'nin o anlarda bile onu düşünerek kollarına yaptığı pansumanlar sızlıyor, sanki kalbini ve duygularını kapattım dese bile sızısıyla kendini hatırlatıyordu. Daha işlek sayılabilecek caddeye geldiğinde etrafına bakındı. Şansına beş dakika kadar beklemesinden sonra bir taksi bulabildi. Kardeşinin kaldığı evin adresini verirken uzun aylar sonunda oraya da ilk defa gittiğini düşündü. Bu ev, Ahu'yla İstanbul'a geldiklerinde yaşadıkları evdi. Sonradan kız kardeşi de onlara eklenmişti ve yıllardır orada yaşıyorlardı. Gölge, Ahu'nun gidişinden sonra Yeraltı'ndaki o evi geçici olarak tutmuştu. Yuvası bu evdi, orası sadece bir kabuktu. Ama ailesiyle yaşadığı o evden sonra yuva bildiği ikinci ev de, sevdiği kadının onu terk ediyor gibi görünüşünden sonra onun için çoktan yıkılmıştı. Orada kardeşinin varlığıyla iyileşmeyi beklemek yerine, çareyi hep yaptığı gibi yuvasını terk etmekte bulmuştu.
Gölge'nin kendine kızdığı noktalardan en büyüğü belki de buydu. Genç yaşından beri alışageldiği gibi, terk etmek ona hep en kolay yol olarak gelmişti. Sanki böyle yaparsa onlardan uzaklaşırsa her şey daha iyi olacaktı. Her şeyin daha kötüye gittiğini bilmesine rağmen. Ruhen sevdiği insanlardan kopamasa bile, orada bulunmayarak onları terk ediyordu. Doğrusu kendisi böyle biriyken Ahu'nun onu terk etmesi de ona bu dünyada verilen en acı ve doğru ceza gibi gelmişti. Ahu onu kendisini acıttığı yerden vurmuş, yalnızlığıyla kavurmuştu. En azından Gölge'nin düşündüğü buydu. Ama şimdi ceketinin iç cebinde varlığını bildiği mektubu hatırlarken çok yanıldığını yeni anlıyordu. Bazı geç kalınışlara telafi bulunmuyordu.
Taksicinin sesiyle daldığı düşüncelerden çıkarken irkildi. Hangi aralıktan döneceklerini soruyordu. Gölge onun sorusunu duymamıştı. Boş bir bakış attı. Taksici yaşlı bir amcaydı. Dikiz aynasından ona bakarken, yüzündeki yaraları görürken, bu genç adamın derdinin ne olduğunu bilmese de çökkün halinden hayatında iyi gitmeyen şeylerin olduğunu anlamıştı. Belki de bir kavgaya karışmıştı. Sorusunu yinelemeden önce halini sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...