Selamlar. Nasılsınız?
Yüksek Sadakat-Aşk Durdukça
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli Okumalar :)
Sonbaharda yapraklarını döken tüm ağaçlar, boynunu büken tüm çiçekler gibi, yeniden uyanış için önümdeki baharı ben de bekliyordum. Kuru bir çalıya dönmüş, bakımsızlıkla can vermiş canları yeniden iyi etmek artık benim elimdeydi. Bu cana kendim de dahildim. Kışları sevmemek için birçok sebebi olmasına rağmen beni kırmayan sevgilim de. Uyanışlar, iyi oluşlar önümüzdeydi ve bizi bekliyorlardı.
Bahçeye de, kendime yeniden baktığım gibi, can getireceğim anın hayalini sabırsızca kuracaktım. Ancak bunun için hâlâ birkaç aya ihtiyacım vardı.
Ailemle de son yüzleşmemizi gerçekleştirdikten sonra, burası benim tamamen evim olmuştu. Evim, Gölge'nin olduğu bir metrekarelik alan bile olabilirdi ama şanslı olmalıydım ki kendimi böylesine güzel manzarası olan geniş bir evde de var edebilmiştim. Resmi olarak bile şu an artık evsizdim. Yani kontratına imza attığım bir evim bile yoktu. Çünkü, vaktin değerli olduğunu; ona hediye ettiğim saate her bakışında hatırlayan sabırsız sevgilim, ertesi gün apartman daireme bir nakliye şirketi yollamış, benim o evle olan bağımı da bir anda koparmıştı.
O ev bana sığınaktı. Limandı. Mihre'nin genç bir kadın oluşunu simgeliyordu. Kendi ayakları üzerinde durmayı bilen bir kadın. Zorlansa da, yıpransa da, dönüp dolaşıp kendini bulduğu bir kadın. Ama şimdi o kadının beni var ettiğini bildiğimden geçmişi ancak güzel hatırlıyordum. Hiçbir pişmanlığım yoktu. Gölge, orayla duygusal bir bağım olup olmadığını, yine düşünceli yapısıyla bana sormuştu ama hatırladığım birkaç iyi komşu dışında, yeniden oraya dönmek gibi bir maksadım kalmadığından, eğer evi benim için satın almayı düşünüyorsa bile bize yaramayacak kadar küçük oluşu yüzünden, inkar etmiştim. Mutluydum.
Kışa resmen girdiğimiz bu ay, kış gecelerinin uzun olduğunu gözümüze sokuyor, bize birbirimiz için zaman ayırmada yardımcı oluyor; gökyüzü gündüzleri etrafta soğuk bir rüzgâr estiriyor, kar tanelerini yeryüzüne inerken usul usul yatak odamızın camına vuruyordu. Evimiz de övüldüğü kadar vardı şimdi. Hem insana huzur veriyordu hem de rahat bir yaşam için gereken her koşula uyuyordu.
Ben de, evde miskinlik yapıp, sıcacık diye bir kedi gibi kalorifer dibine koltuk çekip mayıştığım, günleri kendime ayırdığım, uzun zamandır okumadığım kadar çok kitap okuduğum birkaç haftanın sonunda, ayaklanmış, hazır bir vaziyette boy aynasında kendimi süzüyor, geçen aylardan sonra değişen değişmeyen tüm yanlarımı dikkatli gözlerle inceliyordum. Gözüm arada bir saate kayıyor, evden çıkmak için an kolluyordum.
Giydiğim, dar siyah kot pantolon, ince bacaklarımı olduğumdan uzun göstermişti. Bu ara keyif çatma anlarımda iştahım açıldığından yine de birkaç kilo almıştım. Boğazlı siyah kazağımdan beliren göğüslerim, dik duruşumla daha da belirginleşmiş gibilerdi. Dalgalandırdığım saçlarımdan birkaç tutamı arkada tutturmuş, yüzüme hafif pembe bir renk katmış, yansımama bakıp gülümsüyordum. Seviliyordum ve sırf bu yüzden de kendimi seviyordum, galiba.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...