Batuhan Kordel- Aşkın En Güzel Hali
Beğeni ve Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli Okumalar :)
Maçtan sonraki gece eve döndüğümüzde, Gölge gerçekten de verdiği sözü tutmuştu. Bu sözü ben istememiştim oysa, tabi sonrası şeytan tüyüyle beni de kendine uydurduğunu saymazsak. Bana da terden veya duş almaktan bir türlü kurumayan saçlarımı, bir süre sonra umursamadan serbest bırakmak kalmıştı.
Sonraki günler, hafta içi de olsa iki gece daha Mahzen'de maç yapılmıştı. Ben bir tanesine, Gölge olmadan evde yalnız kalmamak adına gitmiştim ve yine locada oturmuştuk, birbirimizle ilgilenmiştik. Gölge dövüşmediği sürece, ringin beni alakadar etmediğini de daha net anlamıştım. Onun içinde bulunacağı bir dahaki maçın da, daha düzgün ve artık sadece maçla ilgilenen bir rakiple olmasını istiyordum. Bu konu hakkında çok fazla konuşmamıştık, Gölge'nin o geceyi çok az bir darbeyle atlattığını görmemden sonra bunların üzerinde kafa yormamı istemediğini biliyordum. Yine de endişeler hala içimde kol geziyordu.
Kaya'nın da bir şekilde Yeraltı'nda bir daha gözükmeyeceğinin garantisini Gölge bana vermişti. O ne söylerse söylesin inanmak isteyen yanımla bunu kabullenmiştim. Kaya denen adamın zaten yasal yollarla elde ettiği bir zenginlik var olmalıydı. Maçlar da para için yaptığı bir şey değildi. Bahsedildiği gibi geçmişte Sansar'ın isteğiyle yapılmış aktivitelerdi, sonra da aklına Gölge'den bir itiraf almak ve Yeraltı'nı bilen insanlara karşı onu kötü bir duruma düşürmek istemişti. Ama kim yapmadığı bir şeyi itiraf ederdi ki? Gölge de, eline kan bulaşmadığını söylemişti ve bu durumda rahat olmamı istiyordu. Yine aklıyla hareket edip, Kaya gibi Sansar'ın gözünü kör ettiği insanların duygularıyla yaptıkları gibi hareket etmemişti ve gerçekten de kendinden daha cüsseli birinden ucuz darbelerle kurtulmuştu.
Dudağındaki yaraya, o ne kadar itiraz etse de benim ısrarımla birkaç gece merhem sürmüştük ama merhemi, geceleri işlerden ancak fırsat bulabildiğimiz için, rahat durmayan tavırlarıyla onun dudağı mı yemişti ben mi anlayamamıştım. Belki de bu bir tür bıktırma ve pes ettirme politikasıydı.
Çarşamba akşamı, Damla'larla birlikte dışarıda güzel bir yemek yemiştik. Tatilden sonra dördümüzün bir araya geldiği ilk an buydu. İş harici dedikoduluk zaman bulamadığımızdan bu yemek, bizim daha çok işimize gelmişti ama Nihat ve Gölge'nin de ortak ilgi alanları bulmuş gibi kendi aralarında birkaç konu hakkında konuşmaları Damla ve beni mutlu etmişti. Tatilde türlü akıl oyunlarıyla onları biraz törpülediğimizi fark etmiştik.
Konu, genel olarak Damla'nın da bir gün maçları izlemek istediğiyle başlamıştı, o gece Gölge'nin maçını kazanmasıyla devam etmişti. Burada biraz da ben gururlu bir edayla olanları kısaca anlatmıştım. Damla'nın ağzı torba değildi ki büzebilesin, Gölge'yle yine kanka olmuşlar gibi birbirlerine laf atıp durmuşlardı. İşte nasıl hiç maç kaybetmezsinden tut da, yalan mı bunlara doğru uzanan, hiç videosu yok mu görelim ya diye sitemlerle devam eden, türlü sorulara; Gölge'nin de kudurtucu özelliğini yine devreye sokup, ser verip sır vermeden tek kelimelik de olsa çetrefilli cevaplar vermesiyle devam etmişti.
Bu hallerinden eğlenmediğimizi de söyleyemezdim gerçi. Sonrasında Gölge, cumartesi günkü yeni mekanın açılışına onları da davet etmişti. Bu iyiydi. Benimle konuşmadan bir atılım göstermişti. Damla dünden razıydı. Neyse ki ben dahil üçümüzün de işi yoktu. Zaten Gölge gün işini bana çok önceden sormuştu, iş takvimime göre daha evvelden bu konuyu konuşmuştuk ama ikisinin de yanımızda olmasına da sevinmiştim. Hem artık Damla'nın da bu teklife balıklama atlamaması imkansızdı, Mahzen'i bir kere, gece kulübü olarak görse de, dövüş olduğu geceler görmesi için de attığı adımlardan ilki diye bunu düşünüyordu. Bu mekanın da güzel olacağından galan bahsetmişlerdi. Pek detay vermeyip, özellikle ad konusunda Gölge'nin onları da geçiştirmesi beni yine işkillendirmişti ama sesimi çıkartmamıştım. Keyifli gecenin sonunda da yine günlerdir olduğu gibi benim evime gitmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...