Pinhani- Peki Madem
Gölge'yi yanında bir kızla görmek tabi ki görmeyi beklediğim son şeydi ama diğer taraftan da onun böyle bir organizasyonda ne işi vardı bunu merak etmiştim. Havuzun yanında oturan herkes çok daha rahattı. Rahat bahçe koltukları da vardı, Gölge orada oturuyordu. Bazı insanlar da havuz kenarındaki şezlonglara oturuvermişlerdi. Resmi gözüken organizasyon birden yaz partisi olmuştu sanki. Herkes üzerindeki şık kıyafetlerle rahat bir partiye aykırı dursa da, hareketlerindeki rahatlıkla uyum sağlamıştı.
Gölge'nin etrafında duran diğer adamları süzdüm. Tanımıyordum ama iyi giyimli hallerinden zengin adamlardan oldukları kesindi. Sonra ona baktım. Oturduğu koltuğun kenarına takım elbisesinin ceketini çıkarıp atmıştı. Genelde spor kıyafetlerinden sonra bu hali gözüme epey farklı gelmişti. Koltuğun solunda oturuyordu. Sağ kolunu, yanındaki kızın omzuna atmıştı. Sol elinde de sigarasını tutuyordu. Genellikle dinleyen konumdaydı galiba, baktığım süre boyunca dudaklarının kıpırdadığını görmemiştim. Sigarasını dudaklarına götürüp derin nefesler çektiği anlar hariç! Karşısındaki adamlar konuşuyordu arada bir kafasını onaylar gibi sallıyordu. Yüzünde rahat bir ifade vardı ama gülmüyordu. Yanındaki kızı süzdüm. Kızın üzeride koyu mor, uçuş uçuş bir elbise vardı. Yüzü gülüyordu. O karşıdaki adamlara daha çok cevap veriyordu. Kimdi? Gölge'nin sevgilisi miydi? Ama çok gençti. Minyon bir tipi olduğu oturduğu yerden bile belliydi, belki yüzü de bu sebepten çok yaşlanmayacaktı, olduğundan küçük duruyordu, şanslı insanlardandı. Kestane rengindeki saçları omuzlarının altına geliyordu ve kıvırcıktı. Bukleleri öylesine düzgün kıvrılmıştı ki doğal mı yapay mı olduğunu çözemedim. Damla elindeki içkiyi tazelemeye gittiğini söyleyip yanımdan uzaklaştı. Gözlerimi onların üzerinden çekip başımı salladım.
Tek başıma burada dikilmeyi artık istemiyordum. Keşke ben de biraz önceden akıllı davranıp bahçede oturacak bir yer bulsaydım. Karnıma bıçak saplanıyor gibi arada giren ağrılarla neredeyse çığlık bile atmak istediğim iki üç an olmuştu. Bu anlardan da nefret etmiştim. Bir kadeh beyaz şarap içmiştim ama bunun da faydadan çok zararı olmuştu sanki. Sona doğru azalan kişilerden sonra içerideki ortam daha da rahat bir hal almıştı sanki. Artık küçük sporcular ve yaşlı, resmi kurumlardaki kişiler ortamda yoktu. Müzik biraz daha hızlanmıştı. Dinleyecek veya yapacak bir şey de kalmamıştı. Belki de Damla yanıma geldiğinde gitmek istediğimi söylemeliydim. Beni reddedeceğinden adım kadar emindim ama denemekten zarar gelmezdi. Ağırlığımı sağ ayağıma vermekten vazgeçip sol ayağıma verdim. Kolumla da masaya dayandığım sırada biri arkamdan adımı seslendi.
"Mihre?"
Arkamı döndüm. Karşımda hastanenin başhekimi Mehmet Bey, Nihat ve onun hocası duruyordu. Duruşumu dikleştirdim.
"Mehmet Bey, iyi akşamlar."
Hepsiyle el sıkıştım. Nihat'la ellerimiz birbirine sadece değip geçmişti.
"İyi akşamlar. Seni burada görmeyi beklemiyordum doğrusu bir an sen misin emin olamadım ama Nihat da beni onaylayınca gelip selam vermek istedim."
Gözlerim Nihat'a kaydı, Mehmet Bey'in son söylediğinden hoşlanmamış gibi bir yüz hareketi yaptı ama kimseye belli etmeden toparladı. Sadece ben görmüştüm. Donuk bir surat ifadesiyle bana bakıyordu ama kibarlığı elden bırakmamak adına beni hocasıyla tanıştırdı. Sonra Mehmet Bey'e döndüm.
"Benim için de geç verilmiş bir karardı. Bir arkadaşımla geldim."
O sırada adı anılmış gibi Damla yanımızda bitti. Beni birileriyle konuşurken görünce seke seke yanımıza koşmuş olmalıydı. Nihat'la konuşurken gözleri saliselik bana kaydı ama kaşımı kaldırıp onu uyardım bana bakmayı kesti. Hemen Nihat'ın hocası Ali Bey ve başhekimle de tanışırken ortama kolay kaynaşmış, kendinden bahsetmeye ve onları şeytan tüyüyle etkileyip güldürmeye başlamıştı bile. Olanların hızına anlam veremeden şaşkın bir ifadeyle Damla'ya bakıyordum. İş aradığından bahsediyordu, bizim hastaneye de başvurduğunu söylüyordu. Gözleri de uyarıma rağmen arada Nihat ve bana kayıyordu. Onu bildiği için hareketlerini de hissettirmeden süzmek isteyecekti. Damla yanımıza yaklaşınca bir daire oluşturmuştuk ve nasıl olduysa biz Nihat'la yan yana kalmıştık. Onlar kendi aralarında sohbete dalınca gülümseyerek Nihat'a döndüm. O rahatsız hisseder gibi davransa da benim onunla bir sorunum yoktu kabalık etmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...