Selam arkadaşlar, nasılsınız? Keyfiniz ve sağlığınız umarım yerindedir.
Beğeni ve yorumlarınız benim için değerli. Fikir belirtin lütfen. Beklerim. <3
Keyifli Okumalar :')
Sezen Aksu-Canımsın Sen
Gidenin ardından kalan elbette hayatına devam ediyordu. Ölenle ölünmez lafını bir kez daha gerçek yönüyle deneyimlemiştik. Kalana acı vardı, biraz gam, keder ve gözyaşı da belki ama günler ilerlerken gelen mutluluk kırıntıları da kaçınılmaz oluyordu işte. Biz de hayatımıza devam ediyorduk. Öyle ya da böyle.
O gün hiç yaşanmamış gibi bir hayale aldanmak, belki de çok sevdiğim Akıner kardeşlerin yaptığı gerçekti. İzmir'deki ev, Seda Hanım da oradan ayrıldığında olduğu gibi kapatılmıştı. Hiç dokunulmadan. Sanki orada işler, Ayşe teyzelerinin bir telefon uzağında olduğu gibi devam edecekti. Ama bu gerçeği yıkan hareketler de sergiliyorlardı.
İnkar, öfke, pazarlık ve depresyon aşamalarını çabuk geçip, kabullenmeye gelmiş gibilerdi. Cenazeden üç gün sonra gerekli işlemleri halledip, tıpkı Ahu ve bebeğininki gibi mezarın çevresini de mermerle çevirtmişlerdi. Deniz, özenle uğraşıp rengarenk çiçekler dikmiş, Gölge üçüne de sularını vermişti. Her zamanki gibi yanlarındaydım ve belki de son kez sabah bir aradaydık çünkü yeniden işe dönmüştüm.
Hayatımızda değişen şeyler elbette vardı, iyi ya da kötü yönleriyle ama Ayşe Hanım'ın ölümünün ardından toparlanmak, herkesin bildiği işe başvurması yoluyla gerçekleştiğinden beklediğimden kolay olmuştu.
Ben mesleğime geri dönüp, ölmemek için hastaneye getirilen canlara hayat vermek için çabalıyordum, Gölge Mahzen'deki sezonun nefes kesen maçları için dövüşme kısmına zamanında verdiği sözleri ve bıraktığı hayatı geri bıraksa da dört elle sarılmıştı. Bu sene yeni duyulan birkaç dövüşçü sayesinde, bu benim için şiddet ve vahşet görüntülerini izlemeye gelen sayısı yine çoktu. Belki de Ayşe teyzen seni ne olursa olsun kabullenecek dememeliydim ona. Bir yanlışa düşmesini istemiyordum. Ölümüne dövüşmek ve dövüştürmek gibi... Yine de beni geçiştirip, sadece organizasyon ve antrenman kısmında yer aldığını söylediğinde ona güvenmekten başka çarem kalmıyordu. Bir süre kafasını dağıtıp toplamasına laf edemezdim. Bir çocuk değildi, her şeyine de maalesef karışamazdım. İlişkimizdeki saygıyı hiçe sayacak da değildim işte.
İyi şeylerden biri daha vardı mesela, Deniz'in gerçek anlamda artık içinden gelerek onu çoktan bir diğer kızları gibi benimseyen anne ve babama, anne ve baba diye seslenmesiydi. İlk söylediğinde ben de, Gölge de, özellikle anne ve babam da çok şaşırmıştık ama bu şaşkınlık kötü niyetli değildi. Sadece beklemiyorduk.
Onlara amca ve teyze derken de, istemeden sonra özellikle araları epey iyi olmuştu ama yaslarını yaşadıkları gün annemin onları karşısına çekip, her ikisiyle de kanından bir evlatmış gibi samimice konuşmalarından sonra işler her biri için daha da sıcak bir atmosfere bürünüp yolunda gitmiş gibiydi.
Cenazeden on gün sonra bir yemek masasında şaşırtmıştı bizi. Damlalar dönmüştü o gün. Ve balayı sonrası evlerimizde dinlenmek yerine yaşananları birbirimize anlatmak için toplandığımız günlerden biriydi. Bizim evdeydik. Anne ve babam cenazeden sonra hem anlayışla bizi yalnız bırakmak için hem de yanımızdan ayrılmamak için iyi bir çizgi ayarlamışlardı. Ben işe başladım diye sabahları gelip annem bize yemek yapıyordu. Onu getirip götürme işi de babamdayken, öğleden sonra ikimiz de evde yokken bizim eve girip çıkıyorlardı. Bunu Gölge'nin de sorun etmediğini hatta benim işimi kolaylaştırdı diye göründüklerinden istemeden de olsa sevdiğini biliyordum. Annem, kendisinden yanında olma izni aldıktan sonra onu geri çevirmezdi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...