Hayatını hep sıradan yaşayan insanlar bir ömür bu sıradanlıktan kurtulamayacaklarını düşünür ve başlarına gelen ani ve beklenmedik olaylar onlar için kabullenilemez bir ağırlıktadır. Bir ömrü sıradanlıkla geçen insanlar arasına girmek için genç biriydim ama benim hayatım da kendi çapımda ve çevremde ilerliyordu. Hiçbir zaman uçarı kaçarı hareketler peşinde koşan biri olmamıştım. Ailem de öyle değildi ve bu beni yetiştirme tarzlarından kaynaklanan bir durum da olabilirdi. Hâl böyleyken bir iyilik yapmak ve birinin son dileğini yerine getirmek için çıktığım bu yola çok zaman ben de hayret ediyordum ama bu durum benim için geri dönüşü olmayan bir yoldu artık. Çünkü her ne olursa olsun bu kadının bir yakınını bulmak ve bende kalan onun son eşyası olabilecek kolyesini vermek istiyordum. Ama bunu doğru kişiye vererek hata yapmadığımdan emin de olmalıydım. Belki bu sayede o kadının gerçek ölüm nedenini ve hakkında başka şeyleri de öğrenebilirdim. Bu olay hastane içinde de ucu sonu irdeleyen bir olay olarak kalmamalıydı. Polisler birkaç gün gözükmüştü ama devamındaki sır perdesini kim aralayacaktı?
Hastanede çalışıyordum, sorumluluklarım vardı ve kafama estikçe bu iş peşinde koşamazdım. Sıradan ve boşlukta geçen hayatımda ani heyecanlar yaratıp, dün yaptığım gibi telefonlarına cevap vermemezlik yaparak ailemi şüphelendirmemeliydim. Belki hukuki bir süreç için abim yerine yengemden yardım alabilirdim ama o da artık hamileydi ve stresli ve yorucu işleri ona yüklemek doğru olmazdı. Kendi başına ilerlemekse bu zamanda çok zordu. Elimde hiçbir şey yoktu. Bu sonuç vermeyen, Yeraltı'na gidip gelme mevzularına bir çare bulmalıydım. Belki de orada işim yoktu ama bu Sansar denen adamın ne peşinde olduğunu anlamam da lazımdı.
Bütün bu durumun içerisinde bir de tam konumlandıramadığım bir noktada başka bir amaç için gittiğimde karşılaştığım Gölge vardı. Dün o, evden bir şey demeden çıkıp gidince gecem hiç de iyi geçmemişti. Ne alakaysa! Kafamda dönüp duran sorular vardı. Tüm insanlara karşı soğuk olduğu beş metre öteden bile belliydi evet ama bunun nedeni neydi elbette çözemiyordum Merak da ediyordum ama dün elime doğru yanağını yaslayınca düşündüğü kişiyi ettiğim kadar değil. Belki bir sevgilisi vardı. Ve durumu bu yüzdendi. Sonuçta ben de bir sevgilim olsa onun asla bir kadının evinde kalmasına müsaade etmezdim. Ama onu uzun zamandır dövüşlerden takip edenler de bu yeni haline şaşırıyorlardı. Ya aşırı sarhoş olması ya da kendini savunmadan dövdürmesi. Garipti. Anlaşılması zor bir adamdı evet ama onu çözmek de daha zor olacağa benziyordu. Çözmeye çalışmak mı? Neden bunu düşünüyordum? Kapıdan çıkıp gittiğinde her şeyin biteceğine inanan beynim gece boyu huzursuz uykumda bile onunla ilgili teoriler kurmuştu. Bu sabah da hastanede uykusuz ruh gibi dolanıyordum. Çalışma arkadaşlarım dün hastayım diye yalan söyleyip gelmediğime inanmış gibilerdi. Hasta olmasam da uykumu alamayıp iyi bir kahvaltı yapmadığım için solgun duruyordum, bugün için bu da işime gelmişti. Gelen hastaların kanlı yaralarında bile o aklıma geliyordu. Delirecektim. Bu işlerle her zaman karşılaşmıyordum tabii ki. Durumu yabancılamam da normaldi.
Doğrusu doktor olmak kolay değildi. Ve idealleri olan bir kız olarak çok uzun bir zamanın ancak ders çalışmakla ve uzun yıllar okumakla geçmişti. Üniversite ikinci sınıfta bir arkadaşımın çöpçatanlığıyla biriyle tanışıp bir ilişki yaşamıştım. Uzun da diyebileceğim bir ilişkiydi. Ben tıp okuyordum evet ama o bir mühendisti. Benimle tanıştığı sırada da son sınıftaydı. Son sınıftan sonra yüksek lisans da yaparak bir süre daha okulda kalmıştı. Biz de yaklaşık iki yıl sevgili olmuştuk. Onu elbette seviyordum. O da beni seviyordu ama gelecek için aramızda bir şey eksikti. Güzel zamanlar geçirmiş, derslerin yoğunluğuna aldırmadan bulduğumuz her fırsatta buluşmuştuk. Bir sürü anımız vardı. Geçmişi de pişmanlıkla, kızgınlıkla veya sinirle hatırlamıyordum. Nefret hiç yoktu. Yaşadığımız ilişki boyunca birbirimizi kırmamaya çalışmıştık ve bunu başardığımıza da inanıyordum. Ama ikimiz de farklı idealler peşinden koşuyorduk. O çok daha büyük düşünüyor, yeni icatlar, fikirler, tasarımlar peşinde koşuyor, yurt dışına açılmak için çıldırıyordu. Bense okul kavramından bıkmış, giden gençlik yıllarımı ve enerjimi düşünüyordum, sınıf atladıkça zorlaşan derslerim yüzünden her an birinin arkasına uyup maceralara atılayım diye fırsat arayan biri olmuştum. Bu halde de uzun süren ilişkimize ve verilen emeklere kıymak zor olsa da ayrılma kararı almıştık. Elbette ağlayıp sızlamış, aşk acımı da çekmiştim ama eksik olan en büyük şeylerden biri belki de heyecandı. Bunun eksikliğini belki aşkın azlığına bağlayabilirdim. Birileri aracılığıyla tanışınca masallara konu olan o aşkı istesek de tadamamıştık. Sonuçta birbirimizi ilk gördüğümüzde habersizce ortaya çıkan kıvılcımlar bizde yoktu. Planlı bir tanışma da ilk görüşte aşk fikrini anında öldürüyordu. Ya da bizimki hiç yaşamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...