♧62♧ YILBAŞI

614 36 9
                                    

Selamlar. Gecikme için kusura bakmayın. Ülkede kötü olaylar yaşanırken, doğrusu insanın yazma isteği de gelmiyor. İzmir'de yaşayan, çevre illerde bulunan, depremden etkilenen ya da korkanlarınız varsa geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Uzaktan elimizden başka bir şey de ne yazık ki gelmiyor. :(

 Yine de seveceğiniz bir bölüm olduğunu düşünüyorum. Kafamız dağılır.

Fikret Kızılok-Gönül

Beğeni ve yorumlarınızı merak ediyorum. Keyifli Okumalar :)

Herkes için birbirinden güzel ve yer yer de komik olduğunu düşündüğüm, minimal düzeyde hediyeler seçmiştim. Bu yeni yılda hediye alacağım kişi sayısında, çok fazla bir artış olmasa da farklı üç dört kişi de hayatımda önemli bir yer kaplamasını iyi bilmişti. Bu büyüklük de oradan kaynaklanıyordu.

Gölge'nin yanında, Gölge'ye hediye almak mantık dışıydı. Onun beğendiği bir şey varsa almak istemiştim ama alışverişte suratsız bir tavır sergilediğinde de, bu ihtimal sıfıra inmişti. Kendine benim zorlamamla birkaç parça kıyafet almıştı ama parasını kendi ödediğinden bunlar hediye sınıfına girmiyordu. Gerçi başkalarına aldığım hediyelerin parası da ondan çıkmıştı ve kasa önünde, ayak üstü küçük çaplı bir tartışma yaşamak zorunda kalmıştık ama yabancıların gözü üzerimizdeyken, millete malzeme olmayı da sevmediğimizden zıt görüşlerimizi içimize atmak zorunda kalmıştık. Hayır çok pahalı şeyleri onun almasına göz yumuyordum zaten, birikimim suyu çekiyordu ama 50-100 tl aralığındaki hediyelerde bile zorluk çıkarmasa olmazdı. Hem yakında yeniden, yeni yılla birlikte zam görmüş maaşıma kavuşacaktım.

O anlık sinirle, ben de aklımca intikam almış; kendime de, buradan almasam da olur dediğim halde yine dayanamayıp kıyafetler, çantalar, botlar ve atkı ve berelerden oluşan birkaç takım almadan edememiştim. Ne yapayım? Madem para saçacaktı, buna ben de dahil olabilirdim.

Hastaneye dönmek benim için farklı bir alana girmek sayılmasa da üzerimde, yeni bir işe başlıyormuşum gibi bir heyecan vardı ve üzerime önlüğümü de giysem, bazı günler hastane formalarıyla da dolaşsak; yeni kıyafetlerimle ortada salınmak istememi kimse haksız bulamazdı.

Ellerimiz kollarımız bir seferden fazla dolduğunda, birbirimizin kuyruğu gibi ayrı kalmadan çantaları bagaja koymak için otoparka inmiş, yeniden çıkmış, sonrasında güzel bir yemek yiyip de otelimizin yolunu tutmuştuk. Tartışmaları uzatmamak tatilde olduğumuz için yaptığımız en akıllıca seçimdi.

Baş başa kaldıktan sonra geçen günler, dörtlü takıldığımız zamandan daha hızlı akmıştı sanki. Gölge'yle iki defa yeniden kaymaya gitmiştik, birden fazla yerde bir sürü fotoğraf çekilmiştik, en meşhur restoranlarda değişik tatlar denemiştik ve akşamına da erkenden yatıp, yatağın karşısındaki televizyondan değişik kategoride filmler izlerken yorgunluktan, filmin yarısında uyuyakalmıştık. Gecenin bir körü ya ben ya da Gölge uyanıp, televizyon ekranını illa ki kapatıyordu ama miskin kediler gibi sıcakla buluşan bedenlerimiz, günün yorgunluğundan ve gecelerin uzunluğundan sonra da uykuya fazla direnemiyordu.

Günün çoğunu da zaten dışarıda bir yerde geçiriyorduk. İçimizi ısıtsın diye bazen küçük kafelere giriyorduk ben sahlep içiyordum, Gölge, işle ilgili konuştuğunu tahmin ettiğim bir şekilde ara sıra benden uzaklaşıyor, çatık kaşlarıyla birilerine emir yağdırıyor gibi görünüyor, beş dakikaya dönüyordu. Döndüğünde de elinde sıcacık, kış aylarının vazgeçilmezi kestaneler oluyordu ve hayret ki buna ikimiz de bayılıyorduk. O benim parmaklarıma kıyamadığı için soyma işlemini devralıyor, bana da uzattığı kestaneleri elinden yemek kalıyordu.

LEZÂHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin