Selamlar. Bu bölümden sonra biraz zaman atlayayım ve güzel günlere gelelim diye düşünüyorum, bu gibi atlayarak gideceğiz yani. Çok zaman giriyor araya ama fırsat buldukça yazdığıma emin olun. Bakalım herkesi kerevetine çıkaracağız. :D
Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin, keyifli okumalar. :)
Ezo-Kalbine Sürgün
Aylardan Mart
Bazen yaşananlar rüyaymış gibi hissettiğiniz olur muydu?
Benim için son zamanların hepsi, derin bir uykuda gördüğüm berrak rüyalardan ibaret gibiydi. Kabus olmadığına sevindiğim ama gerçeklik algısını yitirdiğim pembe düşler, benim hayatımın her günü olmuştu. İnsan fazla mutluluğa da inanmayıp, fazla sevinçten de delirebilirdi. Bu durumu şu saatten sonra çok normal karşılardım.
Mutluluk kapımı çaldığında, onu içeri almaktan korkmadığım için kendimle gurur duyuyordum. Mutlu olma imkanlarını bazen ben yaratmadığım için, istemek ya da engellemek boyumu aşıyordu ama mutluluğu isteyerek engellediğim de söylenemezdi.
Gölge ve ben resmen sözlenmiştik. Sanki ikimizin parmaklarında parlayan yüzükler gerçeğin bir yansımasıydı. Bundan birkaç yıl önce bir yüzüğe yüz anlam yükleyeceksin ve baktıkça deli gibi sırıtacaksın deseler, asla inanmazdım galiba. Zamanı gelince evlenme gibi basit hayallerim vardı, öyle hiçbir zaman ben yalnızların kadınıyım tatavası yapmamıştım ama aşksız bir evlilik yapmaya kesin karşıydım, tabi aşkımın boyutunun uçsuz bucaksız evrene benzeyeceğini o zamanlar bilmiyordum.
İkimiz arasında, kimsenin bilmediği nice romantik dakikalar geçse de Gölge'yle, biz birbirimizi kalpten gelerek bilsek de bu söz simgesi yüzüklerimiz dünyaya birbirimizin olduğunu haykırıyor, bizi açıkça ilan ettiği için daha büyük bir görevi üstleniyor gibiydi. Bu farkındalık bende oluşmaya başladığı ilk an anlamıştım annemlerin bu işe neden gönüllü olduklarını. Her şeyi usule uygun yapmak istemeleri bir yana, galiba eşe dosta da bunu bu şekilde duyurmak anne ve baba olarak onların tercih ettiği bir durumdu. Bazılarıyla ayda yılda bir görüştüğümüz ya da araştığımız, bazılarıyla da gerçekten samimi olduğumuz akrabalarımız haberi almış ya beni ya da ailemi arayıp tebrik etmişlerdi. Biz de gelmek isterdik sitemleri tüm akrabalardaki gibi klasikti ama bundan hiç pişman değildim. Kendimi o kadar rahat ve sıcak bir ortamda hissetmiştim ki sözde, düzgün durup kasılmaktansa bu hali her şeye tercih ederdim.
Sözümüzden sonra geçen günler çok normaldi. Ama çok hızlıydı da. Bir o kadar da değişime uğramış gibi hissediyordum kendimi. Paylaştığım fotoğrafların altına yazılan onlarca güzel yorum, hastanede çalışma arkadaşlarımın içten tebriği ve onların da tescillenen yüzüklerimizle ciddiyetin farkına varması mucize gibiydi. Gölge'yi bana yaptığı jestlerden, evlenme teklifi edişinden, az çok tanıdıkları alanlar vardı ama onlar da geleceğe dönük emin adımlar attığımızı daha net görmüş gibilerdi.
Değişen şeylerin en basitinden, parmağımda asla ağırlık yapmayan iki yüzüğün verdiği o heyecanlı his vardı. Benim de, bazı kendini bilmezlerin yaptığı gibi hastanede giydiğimiz lateks eldivenlerimin üstüne yüzüklerimi çıkarmama az kalmıştı. Hem bu nadir de olsa başıma gelen yaşlı teyzelerin laftan anlamayışlarına kapak olurdu ama onların değişeceğini sanmadığımdan uğraşmıyordum. Hepsi bir yana internette gördüğüm yeni gelinlerden olmamak insanın elinde değildi. Yani şaka bir yana ben kendimi tabi ki dizginleyebiliyordum ama insan havaya girmeden edemiyordu. Hele de kadınların bitmek bilmeyen dedikoduları, her gün yeni moda olan durumlar, boş zamanlarda edilen sohbetler de dalgasına da olsa aklıma bu tür saçma şeyler sokarak beni güldürüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...