Tarkan - Kayıp
Akşamı zor ettim. Damla da zor etmiş olmalıydı ki ben eve girer girmez beş dakika içinde zili çaldı. Olan biteni merak etmesini anlıyordum, yakın arkadaşımdı ondan bir şeyleri saklamak da istemezdim ama yaşadıklarımı kendime bile doğru dürüst anlatamıyordum. Nasıl bir karmaşıklığın içindeydim? O salonda otururken, ben banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Kendimi psikolojik olarak hasta hissediyordum. Sonunda karşısına geçip oturduğumda oturduğu koltukta bana döndü.
"Ne olup bitti en başından anlat bana."
Yüzümü sertçe sıvazladım. Kendimi toplamalı ve bu yükü yakınım olan biriyle artık paylaşmalıydım. Hem akıl, akıldan üstün derlerdi belki de bana yardımı dokunacaktı.
"Beklediğin kadar çok bir şey anlatmayacağım sana. Birkaç gün önce hastaneye hamile bir kadın geldi. Altı aylık hamileydi. Bizim hastane civarında pek rastlanmayacak bir şekilde iki kurşun yemişti. Cinayet olabileceğini düşündük. Kurşunlardan biri göğsüne, biri karnına isabet etmişti. Bebek karnında öldü. Geldikten sonra on dakika kadar bir müdahale ettik ama ciğerleri de fazla hasar görmüş olacak ki fazla dayanamadı. Genç bir kadının hayatının, elimden kayıp gitmesi beni yıprattı. Ona duygusal olarak bakmaktan kendimi geri alamadım. Kadının da anlatmak istediği çok şey vardı sanki. Gözleri dolu ve duygulu geldi. Onun elini tuttum. Bebeğini kurtarmamızı istiyordu ama son nefesinde ağzından sadece iki kelime çıktı. Daha fazlasını anlatmaya mecali yoktu."
"Ne dedi?"
"Yeraltı, Sansar."
"Ne demek bu?"
"Başta bana da hiçbir şey ifade etmedi. Ama kadının kolyesi bende kaldı. Bunda bir ipucu bulamadım. Kayıtsız da kalamadım. İnternetten araştırdım. Bir sayfa çıktı. Yeraltı bir sokak ya da daha büyük bir mahallenin adı. Orada ölümcül dövüşler bile olduğunu duydum. Sansar denen adam da buranın sahibi diye geçiyor."
"Ne biliyorsun?"
"Oraya cumartesi akşamı gittim. Bir dövüş vardı. Kendilerine lakap takan adamlar ölesiye dövüşüyorlar. Cadde üzerinde birçok dükkan var. Hepsinin sahibi Sansar'mış işte. İşletenleri başka."
"Burası tehlikeli bir yer değil mi?"
Damla'nın irileşen gözlerine baktım. Hiçbir zaman benden böyle bir hareket beklemeyeceği kesindi. Haliyle şaşırmıştı.
"Öyle."
"Neden tek başına gittin peki?"
"Kimi çağırsaydım?"
"Ben neciyim burada?"
"Başka kimseyi karıştırmak istemedim bu işe. Ben de karışmak istemedim. Sadece kadının hikayesinin böyle bitmek istemediğini belirtir gibi bakan gözleri aklımdan hiç çıkmadı. Buna mecburdum sanki. Hem kimseye dokunmadığın sürece çok sorun da çıkacağına inanmadım. O gün dışarıda görsen ihtimal vermeyeceğin çok kişi bu dövüş için o karanlık sokaktaydı."
"Ee ne buldun?"
"Hiçbir şey. Sansar, kadının eşi mi değil mi bilmiyorum. Herhalde evli değiller. Ama çocuk kimin o zaman bu da bir soru işte."
"Ne yapacaksın?"
"İşten birkaç gün izin alıp bu işi kapatmak oraya tekrar gidip gerekirse Sansar'ı bulmaya çalışmak ve durumu ona anlatmak istiyordum ama kadının morgtan gitmesi gerektiği söylenince panikledim. Mecburen seni aradım. Bana ad veren bir kadının kimsesiz olacağına inanmıyorum doğrusu. Kimsesizler mezarlığına gömülmeyi de hak etmiyor. Kimse hak etmez, çok acı verici bir durum bu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...