Selam Bebekler. Bayram araya girdi diye biraz ara verdik ama şimdi buradayım.
Bora Cengiz-Gidiyorsun
INSTAGRAM: @tamamyayazar
Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Keyifli Okumalar. <3
Ertesi gün, kahvaltı için odamdan aşağı indiğimde, üstümde yine, tişörtün üstüne giydiğim siyah, bol, uzun hırkam, altımda da pembe pijama altım vardı. Klasik depresyon moduna girmiş, bir ev kızıydım artık. O eski, fettan doktorluğumdan bir eser kalmamıştı geriye. Acildeki insanların garip dertlerini, yaşlıların dedikoducu çenesini, çocukların ağlak çığlıklarını bile özlememiştim. Evet, mantıken özlem duymam gerekirdi ama içimde insaniyet namına bir duygu kalmamıştı. Hepsi acıdan oluşuyordu. Bir noktada acıya ve üzüntüye, hasrete dayanıyordu. Çokça da kırgınlığa.
Ne bir mesleğim vardı artık, ne isteğim. Ne iştahım. Yine de her sabah rutinimiz buydu. Aramızda şen şakrak konuşmalar geçmese de o masaya üç kişi oturuyorduk. İş saatleri uyarsa Damla katılıyordu yanımıza. Bazı günler de, artık tamamen evde istirahate çekilmiş Leyla. Masada da ikisinin bizi sohbete dahil etmeye çalışan seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Bazen o kadar çok konuşuyorlardı ki. Dinmeyen baş ağrım daha da artıyordu. Gerekli gereksiz, önemli, komik, akıllarına ne gelirse anlatıyor, bir konunun bizim ilgimizi çekeceğini düşünüyorlardı. Daha çok benim.
Ben inmeyeceğim desem, annem zorla indirmeye geliyordu. Son hafta işe çok fazla gitmemişlerdi. Birkaç haftaya resmen emekli olacaklardı artık. Gittiklerinde yaptıkları da, kendilerine verilen işlerin son aşamalarını tamamlamak ya da yeni geleceklere devretmekti. Babam emniyet müdürü olduğundan, işleri beklenilenden zor oluyordu tabi. Sevilen de bir adamdı. Onun gidişinin, diğer polislerde bir kayıp oluşturacağını biliyordum. Hepsi iyi anlaştıkları ve iş ahlakının yüksek seviyede işlediği bir müdürü kaybetmek istemiyordu. Ama yaşın getirdiği bir zorunluluk haliydi bu artık. Herkesin dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Bu olaylardan sonra onların da can yakıcı bir boyutta yorulduklarının farkındaydım. Annem de, babam da yaşın getirdiği birkaç kilo fazlalığı, gittikleri sağlık amaçlı yürüyüşlerde ve evde ağzımızın tadının tuzunun kalmadığı yemeklerdeki iştahsızlıklarıyla kısa zamanda vermişlerdi. Babamla zaten eskisi gibi şakalaştığım zamanlar uzak hayaldi ama dalga geçtiğim o göbeği bile kalmamıştı.
Annemin mutfak masasına çıkardığı kahvaltılıkları, salondaki masaya taşıdım. Biz konuşmadığımızdan, bize eşlik eden sesler televizyondan da gelebildiği için mutfağa tıkılı kalmak istemeyip, ağzımıza birkaç lokmayı genelde salonda sokuyorduk. Bugün misafirimiz yoktu herhalde. Damla da Leyla da ortada gözükmüyordu. Halbuki hafta sonuydu. Ama tabi büyük ihtimalle abim de evdeydi, Leyla da onu tek bırakıp gelemiyordu. İlk zamanlarda, benim yüzümden kocasına da sinirliydi. Bu fevriliğin başımıza iş açtığını düşünüp, ona yükleniyordu ama abim ve karısına olan sınırsız sevgisi, Leyla ondan uzaklaşıyor gibi olunca halini daha beter yapmıştı. Gözümüzün önünde, birinin daha yok yere erimesi manasız olacağından ve Leyla da hormonları yüzünden bu üzüntüye daha fazla dayanamayıp, ona kıyamayacağından, trip işlerini bir kenara bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ
General FictionTolstoy: Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir, der. İki noktada da haklıdır. Ben de tamamen duygularımın esareti altında, yeni bir yolculuğa çıkmış, yolculuk boyunca sızlayan vicd...