Aradan tam iki saat geçmişti ve ben işteydim. Garsondum işte. Kısası bu. Bana uzatılan tepsiyi alıp masaya ilerledim. Siparişleri önlerine koyduktan sonra, bana el kaldıran Çağlar'a baktım. Evet, o da buradaydı. Yanımdan bir saniye bile ayrılmıyordu maşallah.
"Efendim Çağlar?"
"Biraz otursana."
"Oturamam, patron kızıyor."
Bileğimden tutup beni yanına oturttuğunda, çatık kaşlarımla ona baktım. Kendisi gömleğimin yakasını düzeltip, açıkta kalan düğmemi kapattı. Suratıma gülümseme yayılırken, gözlerim dudaklarına kaydı. Ona yaklaşıp yanağından öptüm.
"Teşekkür ederim efendim."
Yaptığım şeyden dolayı hızlıca mutfağa adımlayıp sırtımı duvara yasladım. Kızaran yanaklarımı söndürmek içinse tepsiyi kullanmıştım. Tamam, sakin olmalıydım.
"İzel, 8 numaralı müşteri seni çağırıyor."
Gözlerimi kocaman açıp kafamı salladım. Nasıl gidecektim şimdi yanına? Derin nefes alıp verdiğimde, elimdeki tepsiyi bıraktım. Mutfaktan çıkıp yanına ilerlediğimde sırıtıyordu.
"Ne istiyorsun?"
"Seni."
"Ne?"
Kaşlarım çatılırken, şaşkınca suratına bakıyordum. Ama fark ettiğim tek şey yanağında duran rujumdu. Dudağımı ısırıp gülmemeye çalıştım. Çok tatlıydı. Onu yeniden öpmek istemem normal miydi?
"Çalışma saatin bitti."
"Ha, tamam. Geliyorum."
"Gelirken, iki tane de kahve getirir misin?"
Rica mı etti o?
Gülümseyip kafamı salladım. Üzerimdeki kıyafeti hızla çıkartırken, odanın kapısını iteledim. Gömleğimi çıkartıp, hızla üstüme tişört geçirdim. Altımda zaten eteğim vardı. Saçımı toplamak için eğildiğimde kapıda birisinin durduğunu fark etmiştim.
Tokayı saçıma doladığımda karşımda bir adet, omuzunu kapıya dayamış sırıtarak bana bakan Çağlar vardı. Beni izlediğini fark etmem utanmamı sağlasa da çantamı alarak hızla yanına gittim.
"Niye beni izliyorsun?"
"Başka birisinin izlemesini mi istersin?"
"Soruma soruyla cevap vermesene!"
"Bak ufaklık, ben senin güvenliğinden sorumluyum. İnsanlar sana öyle arsızca bakarken, sakin kalmamı bekleme."
Güven duygusunu içime işlerken, sırıttım ve ellerimi tişörtünden içeriye sokup sarıldım. Kasıldığını hissettiğimde, gülümsemem daha çok yayılmıştı.
"Böyle sarılmamdan rahatsız oluyor musun Çağlar?"
Kafamı kaldırıp ona baktığımda, gözleriyle yüzümü süzüyordu. Elini yanağıma koyduğunda, gözlerimi yavaşça kapattım ve yanağımın avucuna daha çok temas etmesini sağladım. Huzurluydum. Mutlu hissediyordum. Peki ya bu, sadece korumam olduğu için miydi yoksa gerçekten ondan hoşlanıyor muydum?
Elimi sırtından çekeceğim sırada, göbeğine geldiğimde durdum. Göbek mi dedim pardon, kas yığını demeliydim.
"Sadece adımla seslenmem beni rahatsız ediyor ufaklık. Biliyorsun ki, senden büyüğüm."
Geri çekildiğinde boş gözlerle ilerlemesini izledim. Yutkunuşum karşısında ileri gidip gitmediğimi düşündüm. Bence Cerenle konuşsam iyi olurdu. Yoksa bu işin içinden çıkamazdım. Kafeden çıkmadan ikimize de bir kahve almıştım. Arabasına doğru ilerlediğimde, bir erkek tarafından durdurulmuştum.
"İzel?"
Kaşlarım çatılı bana seslenen kişiye döndüğümde, bunun lise arkadaşım Emre olduğunu öğrendim. Yüzümdeki gülümsemeyi çoğaltıp, elimdeki kahvelere dikkat ederek ona sarıldım. Ve yanaklarından öptüm.
"Nasılsın? Görüşmeyeli çok oldu."
"Evet, evet öyle bıcırık. İyiyim, sen nasılsın?"
"İyiyim işte. Ayrıca bıcırık deme konusunda anlaştık sanıyordum?"
"Ah, hadi ama. Seni gıcık etmek hoşuma gidiyor biliyorsun."
Gözlerimi devirdiğimde biraz ilerimizde arabada duran Çağlar'a baktım. Siyah filmden dolayı nasıl olduğunu göremiyordum ama bence kıskandırmaktan fayda gelmezdi.
"Evet biliyorum."
"Telefon numaranı alabilir miyim?"
"Nesi olarak?"
Çağlar'ın yanımıza gelip elini belime atmasıyla şok olmuştum. Ne ara gelmişti o? Nasıl görmemiştim? Emre kaşlarını çatmış bana ve belime eli sarılan Çağlar'a bakıyordu.
"Sevgilin mi? Yaşlılardan hoşlandığını bilmiyordum bıcırık."
"Hadi ya, neyi biliyormuşsun sen?"
Elimdeki kahveyi Çağlar'ın eline tutuşturduğumda hızla gövdesine dokunup ilerlemesini sağladım. Tamam kıskançlıktan etrafta birazdan bıçaklar çekilebilirdi. Arabanın önüne geldiğimizde sinirle Emre'ye bakıyordu.
"Sakin ol ve bekle."
Elindeki kahveyi arabanın kaportasına koyup bileğimden çektiği gibi sırtımı arabaya vermişti.
"Bekleyemem ufaklık. Kim o herif?"
"Sadece arkadaşım sakin ol."
Derin bir nefes verdiğinde hızlanan kalbimi yok saymaya çalıştım. Dudaklarını hafif öne atmıştı ve saçları dağılmıştı. Saçlarını elimle düzeltip yanından sıyrıldım. Emre'nin yanına gittiğimde, garip garip bana bakıyordu.
"Çok özür dilerim, böyle bir şey yapacağını tahmin etmedim."
"Önemli değil. Gerçekten sevgilin mi?"
"Hayır. Sadece yakınız o kadar."
"Anladım."
Telefonunu bana uzattığında gülümseyip numaramı kaydettim. Vedalaşıp sarıldığımızda hala bir çift gözün bizim üzerimizde olduğunu biliyordum. Yanından ayrılıp, hızla arabaya bindim. Soğumuş olan kahveyi alıp kafama diktim. Ama Çağlar bana hiçbir şekilde bakmıyordu. Elimi çenesine koyup bana bakmasını sağladım.
Ona dokunmak hoşuma giderken, gözüm yutkunan adem elmasına takıldı. Tamam öpmek için sabırsızlanıyordum. Elimi yeni çıkmaya başlamış sakallarına sürttüm.
"Sakalların çok sert."
Bir şeyler mırıldandığında, kafasını yeniden çekmişti. Oturduğum yerden uzanıp boynuna doğru yaklaştım. Kokusunu hafifçe içime çektikten sonra, dudaklarımı boynuna bastırmıştım. Daha sonradan kulağına yaklaştım.
"Özür dilerim. Seni kırdıysam."
Kafasını aniden bana çevirmesiyle şaşırmıştım, bu nedenle dengemi kaybedecek bir şekilde koltuktan düşüyordum ki, Çağlar belimden tutup kucağına oturmamı sağladı. Kucağına!
Ağzından çıkan mırıltıları duyduğumda, sertçe yutkundum. Gözlerimi hafifçe ona baktığımda çenesini sıkmıştı. Şu an oturduğum yerde rahat hissetmem normal miydi? Kesinlikle her gün kucağında oturabilirdim. Ama o benim böyle şeyler düşündüğümü bilse yanıma bile yaklaşmazdı. Hızla yerimden kalkıp, koltuğa oturdum. Kesinlikle rezil olmuştum.
"özür dilerim yani düşeceksin diye..."
"Önemli değil. Ee, şeye gidiyoruz. Cerenlere."
Kafasını salladığında, arabayı çalıştırmıştı. Bense stresten dudaklarımı yiyordum. Kesinlikle bunları Ceren ile paylaşmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA MI? O DA NE?
Literatura Feminina"Şimdi ben nereye gidersem gideyim, sen benim peşimde mi olacaksın?" "Evet, efendim." "Efendim mi? Farkında mısın bilmiyorum ama sen benden büyüksün. Bu yüzden İzel demen yeterli." "Peki, İzel..." Ve hayatımın böyle süreceğini bilseydim, çok önceden...