Pizzalar gelmiş, şarkılar eşliğinde yenmiş ve şimdi uyumaya gelmişti sıra. Ama benim uykum bile yoktu. Belki de yarın, bir işim olmadığındandı. Sıkıntıyla bulaşıkları makineye yerleştirdim ve dışarıya üfledim.
"Ne oldu?"
"Uykum yok."
Ellerimi lavaboda yıkayıp kuruladım. Kendisinin düşünür gibi bir hali vardı.
"Çağlar?"
"Efendim ufaklık?"
"Seni rahatsız ediyor muyum?"
Kafasını kaldırıp bana baktı. Ela gözleri bir başkaydı sanki. Yanıma yaklaşıp ellerimden tuttu. Sıcak ellerini her an hissetmek istedim o an. Parmaklarımızı kenetleyip, sarılmak istedim. Ama yapamadım. Tek yapabildiğim ellerimize bakmaktı.
"Beni hiç rahatsız etmiyorsun ufaklık. İstediğin kadar burada kalabilirsin. Sonuçta seni korumak için yemin ettim."
"Doğru, sadece işini yapıyorsun."
"O da ne demek?"
"Hiçbir şey."
Omuzlarımı silktiğimde elini çeneme yerleştirdi. Yutkunup gözlerimizi kenetledim.
"Ben birisinden hoşlanıyorum."
Kaşlarını çattı. Gülümsedim.
"Öyle mi? Kimmiş bu şanslı kişi?"
"Şanslı mı emin değilim. Kendisinin bana ihtiyacı yok gibi."
"Neden öyle dedin?"
"Kendisi cesur, yakışıklı, istediği şeylere sahip birisi. İstese sevgilisi de olabilir ama yok."
Çenemdeki elini çektiğinde, elini tuttum. Elinin üstündeki damarlara bakıp, diğer elimle onların üstünden geçerek takip ettim. Bu yaptığıma gülümsediğini görünce bende gülümsedim.
"Peki ne yapmayı planlıyorsun?"
"Hiçbir şey."
"Ne demek hiçbir şey. Sevgin için çabalamayacak mısın?"
"Hayır. Ona ulaşmak çok zor. Beni sevmiyor bile."
"Sevmediğini de nereden çıkardın?"
"Bu gece birlikte uyuyabilir miyiz?"
Kafamı kaldırıp ona baktım. Sırıttığını görünce, kafamı geri eğip ellerine odaklandım. Kesinlikle her yanı ilgi çekiciydi. Elimi daha da sıkı tutup ilerlemeye başladı. Kalbim yerinden çıkacakken, odasının kapısını açtı. Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde gerçekten sadelikten hoşlandığını anladım. Çünkü sadece bir gardırop ve küçük çekmeceli bir komidin vardı. Ayriyeten bir çalışma masası.
"Sen yat, ben üstümü değiştirip geliyorum."
Gülümseyip kafamı salladım. Gardırobundan eşyalarını alıp lavaboya gitti. Bende yatağa oturup, sırtımı yatak başlığına dayadım ve bacaklarımı kendime çektim. Yatağın karşısındaki duvar bomboştu ve çok sıkıcıydı. Belki de buraya bir şeyler yapılabilirdi. Sade bir şeyler.
Kendisi lavabodan çıktıktan sonra, tereddütlüce yatağa oturdu. Sertçe yutkunup yatma kararı aldı. Yorganı hem onun üstüne, hemde kendi üstüme örttüm ve yanına uzanıp bir kolumu onun üstüne attım. O da elini belime atmıştı. Baş parmağıyla açıkta kalan belimi okşuyordu. Nefeslerimizi düzene soktuğumuzda gözlerimi kapatmıştım.
***Sabah gözlerimi açtığımda üstümde yatan bir adet Çağlar vardı. Kaşlarım anında havalanırken gülümsemiştim. Kafasını göğsüme koymuş, kollarıyla belime sarılmıştı. Elimle yüzünü okşadım biraz. Baş parmağımı yanağında gezdirdim. Sonra saçlarına elimi attım. Yumuşacık saçları ayrı güzeldi.
Yerinde kıpırdandığında, hızla gözlerimi kapatmıştım. Ama sonra bunun saçma olduğunu düşünüp gözlerimi geri açtım. Sonuç olarak her türlü uyanıcaktık. Kafasını göğsümden kaldırdığında suratıma baktı.
"Günaydın."
"Günaydın ufaklık."
Neşeli sesimin yanında, onun erkeksi sesi her şeyi yok ediyordu. Bu halini her sabah görmek istiyordum. Üstümden kalkıp yatakta oturur pozisyona geldi. Ama ben ona sırtımı dönüp yatakta yatmaya devam ettim. Mis kokulu yataktan kalkasım yoktu.
"Kalkmıyor musun?"
Ses çıkartmadım. Yataktan kalktığını, boşluk hissinden anlamıştım. Ayak sesleri bana doğru gelirken, önüme geldi ve çömeldi. Eliyle saçlarımı geriye attı. Suratındaki gülümsemeyi gördüğümde yüzümde istemsiz bir gülümseme olmuştu. Kafamı yastıktan kaldırıp yanağından öptüm. O da bana yanaşıp alnımdan öpmüştü.
"Kalkıyor musun yoksa ben mi kaldırayım?"
"Sen kaldır!"
Tek kaşını kaldırıp sorarcasına bana baktı. Bende kıkırdayıp yorganı çeneme kadar çektim. Ama o tek eliyle yorganı fırlatıp kenara atmıştı. Elini bacaklarıma atmasıyla beni kaldırması bir olmuştu. Kahkahalarımın arasında onunda güldüğünü duyuyordum.
"Çağlar, tamam! Hahahaha, ya tamam!"
"Olmaz hanımefendi. Mutfağa kadar bize böyle eşlik etmek zorundasınız."
Yeniden güldüğümde bacaklarımı sallıyordum ama o sıkıca tuttmaya devam ediyordu. Mutfağa geldiğimizde beni yavaşça yer indirdi ve elini belime attı. Bende anın etkisiyle elimi başıma atmıştım çünkü dönüyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım, baş dönmem gitsin diye.
"Başım dönüyor, bu yüzden kahvaltıyı sen hazırlasan iyi olur koca adam!"
Göz kırptığımda tezgaha oturdum. O da yanıma gelip ellerini iki yana koydu. Şunu yapma, kalpten gideceğim şimdi. Dudaklarını büzdüğünde gözlerimi ondan almak çok zordu. Yutkunup zorla gözlerimi dudaklarından aldım. Yoksa öpmek durumunda kalacaktım.
"Kahvaltı da ne istersiniz ufaklık?"
"Seni."
"Hımm, iddialı. Maalesef menümüzde ben kalmamışım."
İkimizde güldüğümüzde, düşünürmüş gibi yapıp parmağımı dudaklarıma götürdüm. Ardından aklıma gelen fikirle ona döndüm. Birazcık yanaşmışta olabilirim.
"Dışarıda yesek olur mu?"
"Bana dün neden evden kaçtığını söylersen olur."
Yüzüm düşerken, omuzlarımı silktim. Derin bir nefes alıp tezgahtan indim. Ama elini koluma atarak beni durdurdu. Yeniden tezgahla arasına sıkıştırdığında ona bakmıyordum. Elini yanağıma atıp ona bakmamı sağladı.
"Eninde sonunda neler olduğunu öğreneceğim İzel. Ama bunu senden duymam daha önemli."
Vallahi 10 bölüm birden yayınladım.
Hadi hayırlısı.
Yorum ve vote vermeyi unutmayın!
Çağlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
İzel hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ceren hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizi seviyorum muaah
05.04.21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUMA MI? O DA NE?
ChickLit"Şimdi ben nereye gidersem gideyim, sen benim peşimde mi olacaksın?" "Evet, efendim." "Efendim mi? Farkında mısın bilmiyorum ama sen benden büyüksün. Bu yüzden İzel demen yeterli." "Peki, İzel..." Ve hayatımın böyle süreceğini bilseydim, çok önceden...