32.

22K 696 36
                                    

Arkadaşlar bölümleri önceden yazdığım için uzatamıyorum ama emin olun diğer bölümler uzun olacak, hele ki +18 olan bölümler daha uzun. Bu bölüme özel de iki tane peş peşe paylaşacağım💖

Tamı tamına iki saat geçti. İki saatin ardından normal odaya almışlardı. Sadece kasığının biraz yukarısında bir yara izi vardı ve vücudunun diğer yerleri sadece darbeden morarmıştı. Doktor durumunun gayet iyiye gittiğini ve güçlü bir bedeni olduğunu söylemişti. Bu kelimeyi duyduğum anda sevinçten yere çökmüş ve Rabbime şükretmiştim. Bir kez daha sevdiğim insanın ölümüne şahitlik edemezdim. Buna kalbim dayanmazdı.

Yalçın Amca zorla karısını odadan çıkarttığında, yanıma gelmişti.

"Seni görmek istiyor! İlk uyandığında bile senin adını sayıkladı."

Gözlerimden yaşlar akarken kafamı onaylar biçimde salladım. Titreyen ellerimle kapının kolunu indirip dışarıdan beri ona baktım. Gözlerini kapatmış bir şekilde yatıyordu. İçeriye girip sessizce kapıyı örttüm ve yavaşça yanına doğru ilerledim. Hızla elini tutup, alnına dudaklarımı bastırmıştım.

"İzel?"

Bu sesi duyduğuma o kadar sevinmiştim ki, ağzımdan bir hıçkırık kopmuştu. Elimi sıkıca tutup beni geri çekti ve yüzümü görmeyi sağladı. Elini yanağıma attığında sıkıca tutup, avuç içini öptüm.

"Sevgilim? İyi misin? Bir yerin acıyor mu?"

Sesim sanki inadına daha çok titriyordu. Onunda gözünden bir yaş aktığını görünce, daha çok ağlamaya başlamıştım. Hızla gözyaşını silmiştim.

"İyiyim. Ağlama artık!"

Kafamı aşağı yukarı salladım ama bu pek mümkün değildi. Elimin tersiyle yanağımdaki gözyaşlarımı sildim. Bunun ardından gülümsediğinde, diğer taraftan bana bir çikolata uzatmıştı.

"Melekler bana bir şey yemediğini söyledi."

Ağlamak ile gülmek arasında kalırken, uzattığı çikolatayı aldım ve o elini de öptüm. Her üzüldüğüm de çikolata vereceğini söylemişti ama hastane odasında, bunu beklemiyordum.

"Düşünmen gereken kişi ben değilim. Kendini düşün. Canın çok yanıyor mu?"

"Çok yanıyor!"

"Neresi?"

Hızla ayağa kalktım. Vücuduna baktığımda kanayan bir yer veya başka bir şey göremiyordum. O sırada bileğimi kendisine çekmesiyle yüz yüze gelmiştik. Ellerimi yastığının yanına koymuştum hızla. Elini yanağıma koyup biraz okşadı.

"Dudaklarım, senin dudaklarınla buluşmayınca çok yanıyor!"

Gözlerinin tam içine baktım. Ela gözleri o kadar güzeldi ki, yeniden gözlerim dolmuştu. Alt dudağımı ısırdığımda gülümsemişti.

"Buradan çıkınca istediğin kadar öpebilirsin ama şu an olmaz sevgilim. Sen hastayken, canını yakmak en son isteyeceğim şey."

Bunu söylememe rağmen dudaklarına hafifçe dudaklarımı dokundurdum. En azından bu, onu biraz daha iyi hissettirebilirdi. Elini tutup, yanına başındaki koltuğa oturduğumda çıplak omuzunda duran benlerine takıldım. Parmağımı benlerin üstünde gezdirirken gülümsemişti.

"Ne olduğunu bana anlatır mısın?"

Gülüşü solarken, gözlerini kaçırdı ve yutkunup kafasını yana doğru çevirdi. İnat edip anlatmayacağını biliyordum.

"Eninde sonunda neler olduğunu öğreneceğim Çağlar. Ama bunu senden duymam daha önemli."

Bana evden neden kaçtığımı sorduğu günden sonra söylediği şeyi, kelimesi kelimesine söylemiştim. Bunun üzerine gülümseyip suratına bakmaya başladım. Biraz şaşırır tavırla yüzünü bana döndürmüştü.

"Sana ilk bir şeyler hissettiğim zamanlar çok zorlanmıştım. İzel dedim kendi kendime, adam otuz üç yaşında. O yaştaki bir adam sana bakacak değil ya?"

Gülümsemem daha çok çoğalırken, elinin üzerinde duran damarlarını parmağımla takip ediyordum.

"İlk sana sarıldığımda, o kadar huzurlu hissetmiştim ki tahmin bile edemezsin. Yıllar sonra sarılabileceğim bir erkek vardı karşımda, hatta öyle sarılmama rağmen tek bir kelime bile etmedin. Sonra elimi tuttun, en zor günümde."

Parmaklarımı dudaklarıma götürdüm. Ve utanarak ona baktım.

"Hatta seni ilk öptüğümde, hep öyle kalmak istedim. Sonsuza kadar. Sessizce, tek bir kelime bile duymadan. Konuşmadan anlaşmak, öpüşmeden dudak dudağa olmak, sevişmeden dokunmak istedim."

Son cümlemin üzerine sırıtıp, elini yanağıma koyup okşadı ve ardından baş parmağını dudağıma getirip gezdirdi. Yutkunduğum sırada kapı aniden açılmıştı. İçeriye bizimkiler girdiğinde, dudağımdaki parmağını hızla çektim. Erkekler sırıtmaya başladığında, kızlarda gülerek yanıma gelmişti. Hepsi birden geçmiş olsun dedikten sonra, parmaklarımı parmaklarına kenetledim.

"Nasılsın kardeşim iyi misin?"

"İyiyim, bir şeyim yok. Bir döner söyleyin de gömelim."

Uğur telefonunu anında cebinden çıkartırken, gözlerimi devirdim.

"Saçmalama Çağlar, ne döneri?"

"Ne yani aç mı kalayım?"

Öyle deyince birkaç saniye duraksadım. Gülmeye başladıklarında, kıkırdamıştım.

"Aç kalma tabiki de ama yemek getirirler sonuçta."

"Zehirlenmek istemiyorum."

Kıkırdayışımın ardından, içeriye hemşire girmişti. Çağlar'a birkaç soru sorduktan sonra, serumunu değiştirdi.

"Daha yeni ameliyattan çıktınız dinlenseniz daha iyi!"

"Ben onlarsınız dinlenemiyorum hanımefendi!"

Kadın kıkırdayışımı görmesin diye kafamı Çağlar'ın omuzuna saklamıştım. Ama benim aksime erkekler güçlü bir kahkaha atmıştı. Kadın odadan çıktıktan sonra garip garip Çağlar'a baktım. Bunun üstüne omuz silkmişti.

"Enişte, bizim yüzük nerede?"

Berna, yüzük parmağını gösterip göz kırptı. Bu hareketine kaş göz işaretimle yapmamasını söyledim ama yapmıştı. Çağlar şaşkınlıkla bana baktığında, kafamı omuzuna koydum.

"Yüzük, şu anlık evde baldız."

Evde?

Baldız?

Bir dakika ne oluyor burada?

Evde yüzüğü bulamadığıma mı yanayım yoksa Çağlar'ın Berna'ya baldız demesine mi güleyim?

Siz söyleyin?

Gülerek kafamı kaldırdığımda, elini yanağıma attığı gibi beni kendisine çekti ve sert bir öpüşme başlattı. Ne kadar geri çekilmek istesem de becerememiştim. Alkış ve ıslık sesleri yanağımın daha çok kızarmasını sağlarken, alt dudağımı ısırarak dudaklarımızı ayırmıştı. Utanç içerisinde, yüzümü saklamıştım. Ama o kadar güzel bir andı ki, gerçekten içten içe bitmesin istemiştim.

Bol bol ağlamalı ve sevgi dolu bir bölüm oldu.

İlk başını yazarken, nasıl ağladığımı bir ben bir de karşımdaki ayna bilir. Çok duygulandım.

🥺

KORUMA MI? O DA NE? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin