9.

46.7K 1.5K 127
                                    

Ayaklarımın üstünü örttükten sonra, rahat ettiğim pozisyonda kaldım. Masanın üstünde duran sigara paketini görünce, arkama dönüp baktım. Gelmediğini anladığımda bir dal çıkarıp, dudaklarımın arasına götürdüm ve çakmakla yaktım. Derin bir nefes alırken, ağzımdan alınması bir olmuştu.

Dumanı dışarıya üflerken sinirle bana bakıp, kendi dudaklarının arasına götürdü. Bu hareketi gülümsememi sağlamıştı. Masanın üzerine koyduğu tabağı elime aldığımda, dondurmadan bir kaşık alıp ağzıma attım. Kesinlikle bir evden kaçmış gibi davranmıyordum. Bundan sonra ne yapacaktım onu da bilmiyordum. Yüzüm bu yüzden düşerken, bakışlarımı dondurmaya çevirdim.

"Anlat bakalım."

"Neyi?"

"Evden neden kaçtığını?"

Beni istemeye geleceklerini kesinlikle ona söyleyemezdim. Söylersem bir şey olmazdı ama yine de söyleyemezdim. Ne yapardı ki en fazla? Gidip adamı dövecek değildi ya?

Çağlar'a omuz silktiğimde, sigarasını bitirdiği için sonunu küllüğe bastırdı. Ardından dirseklerini dizlerine koyup bana döndü. O sırada çalan telefonunu cebinden çıkardığında dondurmamdan bir kaşık daha almıştım. Bu güzel anda, kesinlikle keyfimi o gereksizler için bozmayacaktım.

"Ceren seni istiyor."

Telefonunu bana uzattığında, hala sinirliydi. Bu sefer ona yalan bile söylememiştim hala neye sinirliydi ki? Uzattığı telefonu alıp kulağıma tuttum.

"Efendim Ceren?"

"Kuzum, iyi misin? Çağlar'ın evinde misin? Hemen seni almaya geliyorum."

"Hayır, yani şey. İyiyim, Çağlar'ın evindeyiz. Ben bu gece burada kalmayacağım zaten."

"İzel saçmalama istersen! Başka nerede kalacaksın?"

"Bilmiyorum, bulurum ben kendime bir yer."

"İzel, gurur yapmanın sırası değil. Ya bizde kalırsın ya da Çağlar'a söyler seni evden dışarı çıkmana engel olurum."

"Ceren saçmalama. Yıllar boyu sizde veya Çağlar'da kalacak değilim ya?"

"Gerekirse kalacaksın İzel. Bak Çağlar'ı istemiyordun, ne oldu seni bir adama vereceklerini öğrendin. Şimdi otur oturduğun yerde!"

Sessiz kaldığımda, telefonu Çağlar'a uzattım. Ceren'e kırılmamıştım, doğruları söylemişti. Doğruları söyleyen bir insana kırılacak değildim. Dondurmamı yemeye devam ettiğimde Çağlar yanımdan kalkıp gitmişti.

Şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. Neler hissedeceğimi de öyle.

Zil çaldığında, Çağlar bakar diye bekledim ama zil çalmaya devam ettiği için ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda benim yaşlarımda bir kız gördüğümde kaşlarım çatılmıştı. Kızı mıydı?

Oha İzel, yavaş gel!

Gözlerim yavaştan dolarken, kızın elinde tuttuğu tabaktaki keki fark ettim. Kızın aynı benim gibi gözleri dolmuştu ve bana doğru uzattığı tabağı kendisine doğru çekti.

"Kime bakmıştın?"

"Sen Çağlar'ın sevgilisisin dimi?"

Alt dudağımı ısırdığımda, hafifçe gülümseyip tabağı yeniden bana uzattı ve gözlerindeki yaşları sildi. Tabağı aldığımda yanıma Çağlar gelmişti. Kız Çağlar'a uzun uzun baktı. Ardından hızlı bir şekilde merdivenlerden inmeye başladı. Kaşlarım çatılı Çağlar'a baktığımda şaşırmıştı. Kapıyı kapattığımda, elimdeki tabağı ona uzattım.

"Sana getirmiş."

"Masaya bıraksana. Aç mısın?"

Kafamı salladım. Acıkmıştım.

"Ne yersin? Pizza söyleyebilirim."

"Bilmiyorum, sen ne yersen onu yerim."

"Canım pizza çekiyor."

Eliyle karnını ovaladığında kıkırdamıştım. Telefonunu çıkardığında, tezgaha yaslanmıştı. Bende yanına gidip tezgaha oturdum. Numarayı tuşladıktan sonra kulağına götürmek yerine hoparlöre verdi. Ardından hemen bana dönerek elini tezgaha koydu.

"Karışık sever misin? Mantar falan?"

Kafamı aşağı yukarı salladığımda, ciddi yüzünü daha çok seyrettim. Kalbim bu durumdayken ciddi anlamda hızlı atıyordu. Hele ki beni tezgaha sıkıştırmıştı. Ya da sadece öylesine yaptığı bir hareket benim heyecanlanmamı sağlamıştı. Kendisi adamla konuşurken hızla boynuna sarıldım.

"Neyli istersiniz efendim?"

"K-karışık olsun."

"Tabi. İçecek ister misiniz?"

"E-evet, kola."

Kıkırdayıp ona daha çok sarıldım. Kendisi telefonu kapattıktan sonra bir elini belime atmıştı. Hafifçe sırtımı okşarken gülümsedim ve kafamı omuzuna koydum. Bir anda tezgahtan havalanmamla çığlık atmıştım. Bir elini bacağıma atmıştı, düşmemem için. Bende aynı şekilde bacaklarımı ona sarmıştım.

"Çağlar napıyorsun?"

"Seni eğlendiriyorum."

"Ne?"

Beni koltuğa yatırmasıyla öylece kalmıştım. Ne eğlendirmesiydi bu? Bir elini yanıma koyup üstüme eğilmeye başladı. Heyecandan kirpiklerimi kırpıştırıyordum resmen. Ardından ne oldu biliyor musunuz?

Gıdıkladı! Gıdıkladı ya, resmen gıdıkladı!

Karnımı gıdıkladı ama pek fazla işe yaramadı. Çünkü benim tikim yoktu. Gülmediğimi görünce oluşan surat ifadesine gülmüştüm sadece.

"Ayh, o an ki ifaden çok komikti! Hahaha!"

"Kızım gülmesene! Cidden tikin yok mu?"

"Var, ama koltuk altımda veya karnımda değil."

"Ayağının altı."

Kafamı sağa sola salladığımda üstümden kalkmıştı. Elini uzattığında tutup bende ayağa kalktım. Keşke öyle kalsaydık.

"Nerenden gıdıklanıyorsun?"

"Boynumdan. Yani üflenince bir hoş oluyorum."

"Bir hoş oluyorsun?"

Güldüğümde, elini belime atıp kendisine yaklaştırdı. Hızlanan kalbimin haddi hesabı yokken, yine yapmıştı bir şeyler. Sertçe yutkundum. Sarı saçlarımı boynumdan çekip dudaklarını yaklaştırdı ve üfledi. E bende haliyle yerimde kıvrandım.

"Çağlar!"

Ağzımdan kaçan adıyla, resmen inlemiş gibi olmuştum. Gözlerimi sıkıca kapatıp omuza attığım elimi sıktım. Şu an kesinlikle doğru bir pozisyonda değildik. Kendisi yutkunup, elini belimden çekti. Elini ensesine attığında, dudağımı ısırıyordum.

"Ben şey yapayım istersen, bardak falan çıkarayım."

Söylediğim şeye kafasını salladığında, hızla mutfağa ilerledim. Resmen inlemiştim, resmen!! Yanaklarım kızarırken, utanç içerisindeydim. Kendime gelmek amaçlı elimle yüzüme yelpaze yaptım. Az da olsa yanaklarımdaki alev giderken, sabah öğrendiğim bardakların yerinden iki tane bardak çıkardım. Bardağı masaya koyarken, balkonda yediğimiz dondurmaları aldım ve makinelere yerleştirdim.

KORUMA MI? O DA NE? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin