Azer kapıyı kendi arkasından kapatırken Karaca sırtını duvara yaslayıp onu izledi sessizce. Montunu çıkarttı, kapının oradaki askılığa astı ve Karaca'ya döndü. Bütün bunlar yaşanırken ikisi de hiçbir şey dememişti, buna 'hoşgeldin' ve 'hoşbuldum' gibi temel kelimeler de dahildi. Karaca kımıldamadan onu izlerken, aralarındaki mesafeyi birkaç adımda kapattı Azer ve ellerini Karaca'nın kalçasına yerleştirdi.Bu hamleyle Karaca omuzlarına tutundu ve saliseler içinde bacaklarını Azer'in belinde, sırtını da duvara yaslı buldu. Artık birbirlerinin hareketlerini tahmin edebilmeleri onu gülümsetirken kafasını biraz ona doğru eğmesiyle Azer dudaklarını kendisininkiyle hapsetti.
Azer'in dudaklarından gelen sıcaklık bütün vücudunu birden ısıtırken Karaca mümkünmüş gibi onu daha da kendine çekti. Vücudu Azer'in göğsü ve duvar arasında sıkışırken her geçen saniye daha da hırsla öpüyordu adamı. Onu bu kadar istediğini öpüşmeye başlayana kadar fark etmemişti. Azer kendini geri çekince şişmiş ve kendi rujunun bulaşmasıyla kızarmış dudaklarına baktı Karaca.
"Bu kadar özlediğini bilseydim, daha erken gelirdim." dedi gözlerini kadının giydiği açık askılı üstte gezdirirken. Karaca onun arzu dolu bakışlarından daha da etkilendi ve tekrar kendine doğru çekti onu. Öpmeye başlayacaktı ki Azer beklemediği şekilde kafasını geriye attı.
"Önce söyle." dedi kalın bir sesle. Karaca kaşlarını çatıp anlamsızca ona baktı.
"Neyi söyleyeyim?"
"Beni istediğini." dediğinde Karaca bunu cümlelerle göstermek yerine duvara yaslı sırtını yay gibi gerip Azer'e bastırdı kendini.
"Hala anlamıyorsan..."
Azer'in yüzüne tehlikeli bir gülümseme yerleşirken yerinde tekrar kıpırdandı Karaca. Ardından dudaklarını Azer'in kulağına yaklaştırıp fısıldadı.
"Seni istiyorum. Hem de çok."
Karaca yattığı yerden ter içinde uyanıp etrafına baktı hızlıca. Kendini odasında bulduğunda rahat bir nefes verdi.
Hayatında hiç bu kadar gerçekçi hissettiren bir rüya görmemişti. Ve işin fenası, uyandığına çok üzülmüştü.
Azer Kurtuluş'u kendisini evine bıraktığından beri görmüyordu. Sebebi gayet basitti. Berbat bir gün geçirmişler ve kendilerini oradan kurtarmak için aynı arabaya binmişlerdi. Aralarındaki ilişki bundan ibaretti. Arkadaş değillerdi, tanıdık bile sayılmazlardı. Ha bir de, Karaca'yı yarı çıplak gören tek insandı Azer. Ama bu detayı görmezden gelmek istiyordu.
Karaca rüyayı reddedercesine yataktan kalkıp odasından dışarı attı kendini. Tuvaletin kapısını kırarcasına açıp aynaya baktığında gördüğü şey onu daha da korkuttu. Kıpkırmızıydı ve ter içindeydi.
"Saçmalama." dedi kendi kendine bakarken. Ama bu rüyayı bu kadar gerçekçi kılan şeyin de o gece olduğunu biliyordu.
"Hayatında ilk defa bir adamla çıplak kaldın. Şimdi de ondan hoşlandığını sanıyorsun. Saçmalama. Çocuk musun sen?"
Kendi kendine konuşmaya devam ederken ikna etmekte pek de başarılı sayılmazdı. Azer'i rüyasında görmesinin tek sebebinin bu kadar yakınlaştığı tek adam olduğunu iddia ediyordu, gerçek eğer böyle değilse sıçmıştı zaten. Onu bir daha aramayacaktı ve büyük ihtimalle denk gelmeyeceklerdi. Durduk yere platonik aşık olmak da lisede bıraktığı bir şeydi.
Aklına yine rüyadan kesitler gelirken gözüne çarpan diş macununu fırlatmamak için kendini zorladı ve duşa girdi hızlıca.
Acilen iş bulması gerekiyordu. Artık tam takır kuru bakır hale gelmiş buzdolabına bir şeyler almalıydı. Sonsuza kadar krem peynir ve ekmek yiyemeyecekti çünkü. Bugüne kadar baktığı bütün iş ilanları bir şekilde olmamıştı ve Karaca artık garsonluk yapmayı bile düşünüyordu. Mesleğiyle alakası olmasa da para kazanmak zorundaydı.