Bileğindeki İzler

907 61 62
                                    

Karaca

İhsan'ın oğlunu giydirirken kapı çaldı. Kendisinin geldiğini anlamıştım, halbuki saat erkendi. Biraz daha gecikeceğini umuyordum.

"Karaca?"

Kapıyı açmadan dışarıdan seslenmesiyle oğlunu görmeye değil, benimle konuşmaya geldiğini anlayıp derin bir nefes verdim. Karşımda gözlerini açıp beni izleyen Metin'e gülümseyip dizlerim üzerine çökerek boylarımızı eşitledim.

"Ablacım, ben şimdi babanla konuşup geleceğim. Sen uslu uslu otur burada, tamam mı?"

Babasının vahşi yapısından dolayı onu korkutmamak için sessizce başını sallamakla yetindi. Bu çocuk yalnızca beş yaşındaydı, ama İhsan'ın öfkesinden dersini almıştı belli ki. Attığım adımlar parkede ses çıkartırken kapıyı hızla açıp arkamdan kapattım ve elleri cebinde bana bakan İhsan'la yüzleştim.

"Misafirlerimiz var."

Rahat bir şekilde kurduğu cümleyle kaşlarım çatıldı.

"O ne demek şimdi?" dedim kendime engel olamadan. İhsan tek kaşını kaldırıp bana baktı sert bir ifadeyle.

"Siktir git giyin demek. Oğlanı da giydir, tembih et saçma sapan konuşmasın masada."

Sertçe yutkunurken ağır ağır başımı salladım.

"Ben kimim?"

Sorduğum sorunun ne demek olduğunu gayet iyi biliyordu. Ben, İhsan'ın hayatında ona satılmış bir kızdım. Oğluna bakıyor, evden çıkmıyordum. Ama gelen misafirlere ya da iş ortaklarına göre kim olduğum değişiyordu. 

'Bu kızı aldım, eve hapsettim. Babası onu bana sattı, bu kız benim malımdır' diyemeyeceği zamanlarda kız kardeşi, yeğeni hatta bazen karısı oluyordum. İnsanların şüphelenmemesi için gerektiği şekilde davranmak zorundaydım. İhsan'ın kurallarına uyulmazsa, kolumdaki ve sırtımdaki morluklara yenileri ekleniyordu çünkü.

Ve asla çıkamayacağınıza emin olduğunuz bir noktada, boyun eğmek zorunda kalıyordunuz.

"Karımsın."

Komutanından emir almış bir asker gibi kafamı sallayıp kendi odama doğru yürürken İhsan beni kolumdan yakalayıp durdurunca canımın yanmasıyla dişlerimi sıktım.

"Başka bir emrin var mı?" dedim burnumdan hırsla nefesimi verirken. İhsan gözlerini kısıp dikkatle benimkilere dikince bilerek kendiminkileri kaçırmadım ondan. 

"Şüphe. Çekme." dedi kelimelere bastıra bastıra. Hep yaptığımı yapıp başımla onu onaylarken kolumu çekip kendimi ondan kurtardım hırsla. Burada geçirdiğim altı aydan sonra, sakin kalmak daha da zorlaşıyordu benim için.


Üzerime uzun ve siyah bir elbise geçirip koridora geri çıktığımda, gerçek bir canavar olan İhsan maskesini çoktan takmış oğluyla şakalaşıyordu. Metin, babasının nasıl bir şeytan olduğunun farkında değildi ve bu beni mutlu ediyordu aslında. Ben, canavarlarla savaşacak kadar büyümüştüm, 21 yaşında bir kadındım ama Metin dünyanın başına yıkılması için fazla gençti. İhsan ona vurmadığı, ona karşı sakin kaldığı sürece; güzel bir ailesi olduğunu sanacaktı. Bana 'abla' diye hitap ediyordu, ama yine de mutlu bir çocuktu. Tek gereken şey de buydu zaten.

"Hadi, inelim aşağıya." dedi İhsan gülümseyerek bana bakarken. Yalnızca oğlunun yanında gösterdiği gülümsemeye aynı şekilde karşılık verdim. Metin'in diğer elinden de ben tutarken merdivenlerden aşağı indik.

"Hoşgeldiniz Kurtuluş ailesi." 

Metin'in takılmadan indiğine emin olduktan sonra kafamı kaldırıp misafirlere baktım. İlk gördüğüm ve babaannemin yaşına yakın gibi duran kadınla göz göze geldiğimde, gülümseyişi içimi ısıttı.

AzKar HikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin