^^^bölüm şarkısıyla okunması tavsiye edilir. İyi okumalarrr^^^
Karaca ve Azer bahçede konuşalı üç gün olmuştu, ki bu süreçte Azer her akşam eve gelmeye başlamıştı ve ikisi dışarıdan bakıldığında arkadaş gibilerdi. Sabah kahvaltılarında ufak sohbetler ediyorlardı, Karaca evdeyken Fadik'le ve kızlarla keyif alıyor, kendini evinde gibi hissediyordu. Akşamları, yaz geldiği için yemekleri bahçede yemeye başlamışlardı ve Kurtuluş ailesi bir arada olduğunda kahkaha sesleri eksik olmuyordu. Yalnız ufak bir sorun vardı, Azer hala kendisinden kaçıyor gibi hissediyordu kadın. Küçük sohbetleri dışında göz göze gelmekten bile imtina ediyor, büyük sofrada Karaca konuştuğunda gözlerine bakamıyordu.
Bütün bunlara rağmen, Karaca üç gündür rüyalarında yalnızca Azer'i görüyordu. Adamın ona aşık olabilme düşüncesi her aklına geldiğinde kalbi hızla çarpıyordu ve bütün benliğiyle istiyordu Azer Kurtuluş tarafından sevilmeyi.
Karaca, erkeklerin eve gelmesine birkaç saat kalmışken Azer'in kız kardeşleriyle mutfakta oturup çay içiyordu.
"Abimler akşam gelmeyecekmiş." dedi Seyhan telefonuna gelen mesaja bakarak. Karaca'nın kaşları çatılırken soru sorulursa yanlış anlaşılacağını düşünerek sustu, ama zaten onun yerine Ceylan sormuştu.
"Niye gelmiyorlarmış? Boşuna mı pişirdik o kadar yemeği? Paşaların keyfine bak ya!"
Ceylan'ın çıkışıyla Karaca istemsizce güldü. Ceylan kardeşler arasında en filtresiz olandı ve Karaca onun bu huyunu seviyordu. Seyhan, yanıt vermeden önce etrafına bakındı ve annesinin orada olmadığını görünce konuştu.
"İçeceklermiş bugün."
Ceylan yine onlarla alakalı bir şeyler söylenirken Karaca bunun keyif içkisi mi yoksa dert içkisi mi olduğunu düşündü. Aslında evde de içebilirlerdi, Azer'in odasının balkonu oldukça büyüktü çünkü. Başka yerde olmak istediklerini de anlıyordu gerçi Karaca, hem belki iş konuşacaklardı ve Fadik Kurtuluş oğullarının yaptığı işten haz etmiyordu.
İçi, bu akşam Azer'i göremeyecek olmanın verdiği hisle sıkıldı. Adam ondan kaçıyor olsa da Karaca hala bir bakış bekliyordu ondan, içindeki ateşi harlayabilecek herhangi bir tepki istiyordu çünkü. Azer'le bir gelecekleri olamazdı, kendi geçmişi Adana'nın en çok bilinen ve sevilen ailesine yakışmazdı çünkü bunu biliyordu. Ama yine de küçük bir kız gibi ilgisini ve bakışlarını istemekten alıkoyamıyordu kendini.
Akşam oldu, yemekler yendi ve saat gece yarısına gelirken herkes odasına çekilmişti. Karaca kolay kolay uyuyamayacağını biliyordu, zaten bu sabah da geç kalmış uykusunu iyice almıştı. Ayrıca, Azer'in sarhoş halini merak ediyordu. Kalkıp çıkacak hali yoktu dışarı, sonuçta Azer onun kocası değildi ve yolunu beklemiyordu; ama belki pencereden görüp hallerine gülebilirdi. Belki biraz da uzun süre sonra adamı gördüğü için derin bir nefes alır, mutlu olurdu.
Bakışlarını eline indirip çoktan çıkarttığı alyanstan kalan izi inceledi ve sanki onu silerek yok edebilecekmiş gibi parmağını sürttü derisine. Fikri'den boşanmak için Yılmaz'dan yardım istemişti. Azer'in bundan haberi olmaması imkansızdı, belki de kızmıştı Karaca'ya ondan değil kardeşinden yardım istediği için ama Azer'i daha fazla Fikri'yle muhattap etmek istemiyordu. Yılmaz, ona bir avukat bulmuş ve kağıtları adama ulaştırmışlardı. Fikri'nin normalde kolay kolay imzalamayacağını biliyordu, ama Kurtuluşlar oldukça ikna edici insanlardı. Şimdi mahkeme tarihi bekliyordu Karaca. Bu evlilik, sırtına bağlı bir taşmış gibi eziyordu onu ve ipleri kesmek için sabırsızlanıyordu. Fikri'yle olan tüm bağını kestikten sonra bütün yaraları iyileşmeyecekti belki, ama bir yerden başlayacaktı düzelmeye.