POV:Karaca'nın Azer'e kaçtığı ilk gece.
Sabah uyanıp bunu yazasım geldi, bu aslında yoktu. Bu arada Bebek'e yeni bölüm gelecek, meraklanmayın. 11 gündür COVID pozitif çıkıyorum PCR testlerinde, lütfen iyi dualarınız benimle olsun da yarınki PCR testimin sonucu negatif gelsin. İyi okumalar, istek sahneniz olursa yorumlara yazınız. Öpüldünüz güzel çiçekler :)
Karaca odasında oradan oraya turlarken buluyor kendini. İçinde bir türlü dinmeyen bir heyecan var. Aslında üzerindeki gelinliği makasla kesip dükkanın arka kapısından kaçarken bu heyecan başlamıştı, Azer'in evine ulaştığında da dineceğini sanıyordu. Ama bir türlü dinmiyor heyecanı, ne kapıyı çalarken, ne Azer'le gözleri buluştuğunda ne de adam onun gelmesini beklermiş gibi onu kolları arasına aldığında.
Biliyor, amcaları bu eve saldırmaz artık. Karaca o mahalleden kendi rızasıyla kaçtı, Koçovalılar çoktan afaroz etmişlerdir onu aileden. Korkaca bir şey kalmadı, gerçi Karaca da korkmuyor zaten. Ama kalbi hala şiddetle ve düzensizce atmaya devam ediyor. Hayatında daha önce bu kadar heyecanlı olduğu bir anısı yok, buna çok emin. Azer'in hayatına tamamiyle girdi artık, bu saatten sonra ne o çıkmak ister ne de Adanalı deli gitmesine izin verir zaten.
Azer iki saattir ortalıkta yok. Karaca işlerini hallettiğini düşünüp çok takılmıyor. Gitmeden önce uğradı zaten adam odasına, ona kocaman gülümsemesi ve kendisininki gibi parıldayan gözleriyle baktı. Yine de eskilerden gelen alışkanlık, bir evden bir adam çıktı mı sağ salim gelecek mi diye endişelenmeye başlıyor.
İçine daldığı düşünceler odasının kapısının çalınmasıyla yok oluyor toz bulutu misali. Ayakları hızla onu kapıya götürürken yüzüne bir gülümseme yerleşti bile. Neticede bu saatte odasının kapısını çalan Azer'den başkası olamaz.
"Gelmişsin." diyor Karaca sesinin heyecanını belli etmemesine çabalayarak. Ama Azer Kurtuluş gözü açık bir adam, zaten sesine bile gerek yok kızın parıldayan gözleri her şeyi anlatıyor.
"Geldim." diyor aynı şekilde ona bakarak. Aslında bıraksalar ikisi de kapı eşiğinde dakikalarca birbirine bakar. Bu bakışlarda sözleriyle anlatamadığı çok şey var ikisinin de.
Mesela Azer bilerek kendi anahtarıyla açmadı kapıyı. Bu kapının kendisine açılmasını istedi, Karaca'nın açmasını istedi. Yarın evlenecekler, beklemeye gerek duymuyor ikisi de. Yine de bir aile gibi hissetmek için çok aceleci Azer. Otuz yaşına geldi ama Karaca'nın karşısında kalbine hakimiyet kuramıyor.
Karaca ne diyeceğini bilemeden, ama adamın da gitmesini istemeden söyleyecek bir şey arıyor. Uykusu hiç yok, Azer gitse bile tüm gece uyanık kalacağına emin. Bunun yerine konuşmak istiyor. O kadar uzun süre ayrı kaldılar ki onsuz birkaç saniyeye bile tahammülü yok. Ama adamın karşısında ısrarcı gözükmek de istemiyor. Ona kaçarak yeterince belli etmedi mi sanki kendini, biraz da Azer konuşsun istiyor. Bazı şeyleri görebilse de onun ağzından duymak istiyor.
Azer, sanki kızın ne istediğini biliyormuş gibi ellerini arkasında birleştirip kafasıyla merdivenleri işaret ediyor. Karaca anlamamış bir ifadeyle ona bakınca kesik bir kahkaha atıyor.
"Hadi gel."
Nereye ve niye gittiklerinin bilgisini vermese de Karaca hızla kafasını sallayıp önden yürüyen adamı takip ediyor. Azer'i normalde hep gergin görürdü, omuzları taşıdığı yükleri belli edermiş gibi gergin olurdu hep. Kolay değil hem, bir ailenin başı olmak; her taşın altına kendi elini koymak. Yine de bu adam kendi ailesi gibi değil. Koçovalılar taşıdıkları yükleri yemek sofrasına da, geceleri yattıkları yataklarına da götürüyor. Ama Azer onlardan farklı. Bu zamana kadar Karaca'nın karşısına hep normal bir adammış gibi çıkıyor. Bir kartel değil de, sıradan bir adam gibi. Karaca adamın bunu nasıl başardığını anlayamasa da hayran hayran bakmakla yetiniyor.