POV: Yaklaşık bin yıl önce yazdığım bölümün ikincisini yazdım, niye diye sormayın bilmiyorum. Azer o bölümün sonunda Karaca'yı alıp Adana'ya götürdü, Karaca da o evden çıkmak istiyordu zaten biliyorsunuz. Metin'i geride bırakmak zorunda bıraktı, kendi çocuğu değildi çünkü. Bu bölüm de, Azer onu kurtardıktan hemen sonra Karaca'yı anlatıyor.
Her zamanki gibi, satır arası yorumları için pusuya yattım bekliyorum.
Bir de şey, bölüm şarkısıyla dinlenmesi tavsiye edilir.
Zamanla büyüdük abi, zararda gördü kalbim
Kalanla yürüdük hep ben, e yani bi gölgem var bırakmayan
Hep yanımda aratmayan kimseyi
Bil güven diyen birisi çıksaYaralarımı sar ölmeyim
Özlediğimi bilmesinler öldüğümde söyleyin ve güldüğünde dinlesin bi dur desin
Sevildiğini anlatıp da hak ettiğini söylesin ve budur veda sözlerim
Adana'daki evin damında oturup ağlamaya devam ederken, çatıya çıkan kapının açılıp kapandığını duydum. Bu saatte herkes uyuyor olmalıydı. Kafamı çevirip baktığımda, bana doğru yürüyen Azer'i gördüm.
Hızla ellerimle gözlerimden akan yaşı silip konuştum.
"İyiyim ben."
Bana bakmaya geldiğini anlamıştım. Bir sebeple bana yardım etmek istiyordu bu adam. Tam olarak emin de değildim gerçi, belki de konu ben değildim. Geçmişteki günahlarını temize çekmek için iyilik yapmak istiyordu... Sonuçta kim iş yaptığı adamın satın aldığı kadını kaçırırdı ki? Hele de İhsan gibi bir delinin karısı olarak bilinen birini... Neresinden baksan büyük bir aptallıktı yaptığı.
"Değilsin. Belli." dedi Azer. Benim yanıma oturmuş, tıpkı benim gibi gözlerini şehrin manzarasına dikmişti. Havanın sıcağına rağmen konuştuğumuz konudan dolayı bedenim ürpermişti şiddetle.
"Özgürsün artık, kurtuldun." dedi yine bana bakmadan. Boyu benden uzun olduğu için oturduğum bu kısa taburelerde daha rahatsız görünüyordu, büktüğü dizlerinin üzerine kollarını yerleştirmişti. Söylediği şeye karşı sessiz kaldığımda, kafasını bana çevirdi.