Bu Şehir-1

986 77 186
                                    

Twitter'da  bir arkadaşıma özel bir bölüm yazacağımı söylemiştim. Konuyu o seçti, 'yıllar sonra karşılaşma' olsun istedi. Benim de aklıma böyle bir şey geldi. Umarım beğenirsiniz. Yorum yaparsanız çok sevinirim, ortalık iyice sessizleşti...


"Çok sevdim seni, affet."

Kendi ağzından çıkan cümlelerin 5 yıl sonra canını bu kadar yakacağını bilseydi, onları söylemezdi. Azer'den ayrılmaktan başka çaresi yoktu. Amcalarına ve onların temsil ettiği bu mahalleye boyun eğmek zorundaydı. Ne olacağı belliydi, Azer'e kaçarsa onu rahat bırakmazlardı. Mümkün değildi, farkındaydı Karaca. Belki bir gün dururlardı, ama elbet birkaç güne bitirirlerdi aralarındakini. Azer'i de kendisini de harcamak istemiyordu; ama birbirlerinden uzakta daha iyilerdi.

Karaca kendi kendini inandırmaya çalıştığı doğrunun, gerçekle hiçbir alakası olmadığını beş yıl sonra öğrendi. 

Öğretmenlik yaptığı anaokulunda, küçük çocuklardan birinin soyadını öğrendiğinde; bu beş yıldır ondan aldığı ilk darbeydi. Çocuğu almaya gelen kadını, yani annesini görmesi ikinci darbeydi. Üçüncüsünü ise şimdi yaşıyordu. Anaokulunun kapısının önüne çıkmış, gelen çocukları karşılarken gördüğü manzara, ateşi harlamak için kullanılan demir karnına saplanmış gibi yaktı canını.

Küçük kızın indiği arabayı Karaca her yerde tanırdı. Kız arabadan inecekti ki, babası arkasından seslendi. Kızının unuttuğu çantayı kapıp arkasından koşarken kız kahkaha attı, böylece adam da. Ve Karaca'nın aşık olduğu ama beş yıldır gülüşünü görmediği adam, kahkahasıyla inletti bahçeyi.

Onu görmemesi için arkasını dönüp koşmayı düşündü, bunu yapardı da aslında; ama bacakları tutmuyordu. Şimdi kımıldamayı denese düşeceğine emin olduğundan dikilmeye devam etti öylece. Çaresizce karşısındaki manzarayı izlerken, adam kafasını kaldırdı ve göz göze geldiler.

İşte, Azer Kurtuluş. Onu son gördüğünde, hayal kırıklığıyla bakıyordu sana; şimdiyse kızına gülücükler saçıyor.

Azer'in surat ifadesi aniden değişiren Karaca tepki vermedi bile. İçinde yangınlar vardı ve fırtınalar kopuyordu. Ama Azer hayatından çıktıktan sonra duyguları yokmuş gibi davranmayı alışkanlık haline getirmişti. Bundan dört yıl önce, amcalarının zoruyla yaptığı evlilik de bundan bitmişti zaten. Ne ara evlendiğini bile anlamamıştı Karaca ve birkaç ay içinde boşanmak istediğini söylemişti Celasun.

O da haksız sayılmazdı tabii, evlendiği kadın ona bir ucubeymiş gibi bakıyordu. Yalan yok, Karaca alışabileceğini düşünüyordu. Ne de olsa Celasun eskiden sevdiği, uğruna kurşun yediği adamdı. Azer'i elbet bir gün unutacaktı. En azından böyle diyordu kendisini rahatlatmak için. Ama bunlar olmadı. Celasun ona dokunmayı bırak, biraz uzun baktığında bile huzursuzca kıpırdanıp başka bir yere kaçıyordu Karaca. Ve adam, böyle bir evlilik istememişti.

Karaca boşanma konusu açıldığında karşı çıkmamıştı bile. Koçovalı evine geri döndüğündeyse yediği lafların haddi hesabı yoktu. Zaten Azer'le ilişki yaşadıkları için evdeki herkes ona öfkeliydi, üzerine Celasun boşanma davası açınca hepten gittiler Karaca'nın üzerine. Kocasını evde tutamayan, aksi, işe yaramaz bir kadın muamelesi görmüştü. Ve bütün bunlardan sonra; kendine ne ailesinden ne de erkeklerden hayır gelmeyeceğini anladığında evden ayrılıp okumaya karar vermişti. E sonrası da malumdu. Azer'in belki ilk, belki ortanca belki de en küçük çocuğuna öğretmenlik yapıyordu.

Evlenmeyip de ne yapacaktı ki adam? Karaca gözlerinin içine baka baka bitti demişti. Ne yapacaktı, bir ömür onu mu bekleyecekti?

Keşke bekleseydin, dedi Karaca içinden. Ama bunun ne kadar bencilce olduğunun farkındaydı. Azer'i kendisi ittikten sonra, niye beni beklemedin diye ağlayamazdı karşısında. Bu cezayı hak ediyordu.

AzKar HikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin