Herkese selamlar. Böyle bir bölüm beklemiyordunuz değil mi? Ben de beklemiyordum ama Ecrin başımın etini yediği ve düzenli aralıklarla bana yalvardığı için yazmak durumunda kaldım. Zaten biliyorum, içinizde kaldı bu hikayenin bitişi. Siz de haklısınız, dünya yeterince korkunç bir yer ve en azından hikayeler mutlu bitsin istiyorsunuz.
Bu, Ben mi Sevmedim Seni-2 den sonrasını anlatan bir bölüm. Azer ve Akşın'ın nişanına engel olup ortalığı dağıttı Karaca; sonrasında da Salih'le dertleştiler. Yine yıllar sonrasına gideceğiz, çok değil 2 yıl sonrasına yalnızca.
2000 kelime olmuş, alırım satır arası yorumlarınızı ;)
İyi okumalar...
Salih amcamın sesi, beklediğimden daha güzeldi.
Bizden ve sol köşedeki masada oturan iki adamdan başka hiçkimse kalmamıştı meyhanede. Zaten güneşin doğmasına da ne kalmıştı ki şunun şurasında? İnsanlar buradan büyük ihtimalle çorbacıya gidip ayılacak, oradan da günlük yaşantılarına devam edeceklerdi. Ancak ben finallerimin yeni bitmiş olması sebebiyle boştum, Salih amcamın da hiçbir yere yetişmek gibi bir derdi yoktu.
"Fikrimden geceler, yatabilmirem..."
Amcam elindeki bardakla beraber sallana sallana şarkıyı söylerken, başımı elimle destekleyip gülümseyerek onu izledim.
"Hep açtırıyorsun bu şarkıyı." dedim başımı iki yana sallarken. Tek gözünü kısıp bana baktı.
"Sen de seversin bu şarkıyı kara kızım, niye öyle dedin şimdi?"
İç çekip önümde duran rakı bardağından büyük bir yudum aldım. Artık bilmem kaçıncı kadehimde tadını bile doğru düzgün alamıyordum.
"Hatırlatıyor amca. Hatırlatıyor."
Neyden bahsettiğimi gayet iyi biliyordu, bu yüzden yüzü düştü ve sıkkın bir nefes alıp başını denize çevirdi.
Çukur'dan çıkıp hayatımı kurmama yardımcı olmuştu, üniversiteye girdiğimde bir ev tutmam için bana borç vermişti; edindiğim her başarıda babam gibi gururlanmıştı. Vizelere uyumadan hazırlanırken bana dışarıdan yemek söylemiş, günde on defa Türk kahvesi bile yapmıştı arada. Beni kendime getirebilmek, Çukur'un kırdığı kanatlarımı onarabilmek için hep destek olmuştu. Ancak gönlüme laf geçiremiyordu. O ne derse desin, gönlümün kaldığı ve kalacağı yer belliydi.
"Aynı dedensin, aynı. Taktın mı takıyorsun be kızım!" dedi isyan eder gibi. Buna tekrar gülümseyip omuz silktim. Amcam gözlerini etrafta gezdirdi, sonra tekrar bana döndü. Tek kaşımı kaldırıp ona soru sorar gibi baktığımda, masada ona doğru eğilmem için eliyle işaret etti.
"Ne dersem de, vazgeçmeyeceksin değil mi?"
Birilerinden saklamaya çalışıyormuşuz gibi fısıldayarak sorduğu soruya, onun aksine net bir sesle cevap verdim.
"Benlik mesele değil ki. Burası unutmuyor. Beni değil, onu suçla." dedim muzip bir ifadeyle kalbimi gösterip. Amcam gözlerini devirse de gülüşüme eşlik etti. Bana daha fazla bulaşmasını istemediğim için, onun yerine ben konuştum tekrar.
"Sen bunca sene izini sürüp peşine düşmediğime şükret." dediğimde elini 'boş ver' dercesine havada salladı.
"Bulamazdın zaten."
Amcamın rahatça söylediği şeyle kaşlarım çatıldı. Yıllardır, Azer'den bir kere bile bahsetmemişti. Şimdi aldığı bolca alkolle ağzından kaçan şeyi fark etmemiş gibiydi.