Tanışma günü
Azer, gözlerini istemsizce tekrar aynı yere yönlendirdiğinde kadınla yeniden göz göze geldi. Zaten bu mekana girip bu masaya oturduğundan beri kadın onu izliyordu.
O locanın Kandemirler'e ait olduğunu bildiği gibi, onu dikkatle izleyen ve sigarasını içip martinisini yudumlarken bile ondan gözlerini ayırmayan kadının Karaca Kandemir olduğunu da biliyordu. Bu gece buraya planlı gelmemişti ama Azer üzerinde gezinen bakışlarla avcı değil de av olduğunun farkında gibiydi.
Bakışlarını zar zor kadından alıp karşısında oturan arkadaşına yönlendirdi. Adamın söylediği bir şeye gülüp baş parmağıyla yanağını kaşırken Karaca'nın bakışlarının odağı olduğunun da hala farkındaydı. Kandemirler'e bulaşmamıştı, ortak ne düşmanları ne de dostları vardı. O masanın odağı olmak için hiçbir sebebi yoktu aslında, ama zaten masanın değil genç kadının odağıydı. Sadece bunu bilmiyordu, o kadar.
Tam olarak çözemediği durumlarda sessiz kalıp izleyici olmayı alışkanlık belirlemişti Azer. Yaptığı meslekte ani verilen kararlar neredeyse her zaman felaketle sonuçlanırdı ve dikkat, onun yaşamına devam etmesinin ilk şartıydı. Ama birkaç metre ötesindeki locada oturan Karaca Kandemir'in bardağını tekrar masaya koyması ve ayağa kalkmasıyla, kontrolünü kaybedip bakışlarını yine ona çevirdi. Karaca, Azer'in ona bakacağının farkındaymış gibi hafifçe gülümsedi. Masumane bir gülücükten çok bir işaret gibiydi gülüşü. Kadın, yanında oturan dört korumaya bir şeyler söyledi, ardından gözlerini son kez Azer'e çevirip mekandaki tuvaletlere doğru ilerledi.
Ne yapması gerektiğine karar vermek Azer'in üç saniyesini aldı. Kadının kendisini beklediğine adı kadar emindi, emin olmadığı şey korkup korkmaması gerektiğiydi. Korumalar sakince oturmaya devam ederken, ayağa kalktı Azer. Bu kadın her ne istiyorsa, bunu tüm gece bakışarak anlaması mümkün değildi. Öğrenmek zorundaydı. Bu, Karaca Kandemir'in ayağına kadar gitmeyi gerektirse de.
Kırmızı neon ışıklarla parlatılmış ve her yeri altından yapılma gibi süslenen gece kulübünde, masada bıraktığı arkadaşlarına aldırmadan kendinden emin adımlarla koridora doğru yürüdü. İstanbul'un en zenginlerinin girebildiği, kalanların da yalnızca dışarıdan bakabildiği kulübün koridoruna saptığında, koluna dokunan bir elle irkildi.
"Korkuttum mu?"
Azer kafasını çevirdiğinde, kendisine hala gülümseyerek bakın kadını gördü. Karaca'nın eli, Azer'in kolundaydı ve gözlerinde heyecanlı bir ışıltı vardı.
Kadın elini indirdi ve duvara yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.
"Tanışmak için güzel bir gün." dedi gözlerini kırpmadan Azer'e bakarak. Azer'se karşısında bu kadar cesur bir şekilde duran kadının, ona karşı bir numara çevirip çevirmediğini anlamakla meşguldü. Basbayağı flört ediyordu kadın. Bu, alemin kralı Pars KAndemir'in kızından beklenmeyecek kadar açık bir hareketti.
"Benim kim olduğumu biliyor musunuz?" dedi kaşlarının çatılmasına engel olamadan. Karaca onu tanımıyor olmalıydı, aksi takdirde bu kadar rahat davranmazdı.
Azer'in şüpheci tonuna karşılık, Karaca alt dudağını dişleri arasına aldı ve hafifçe kıkırdadı.
"Biliyorum. Peki sen benim kim olduğumu biliyor musun?" dedi neredeyse fısıldayarak. Bu kadar gürültü arasında Azer kızı duymayabilirdi ama neyse ki gözleri kadının boyanmış dudaklarına inmişti çoktan.
"Biliyorum." dedi sertçe yutkunup. Karaca onu başıyla onayladı ve elini uzattı.
"O zaman gerçekten tanışabiliriz. Ben Karaca."