Bölüm istediniz, bölüm geldi. Yorum yaparsanız çok sevinirim. Multimedia daki şarkı benim tarafımdan önerilir. İyi okumalar çiçekler :)
Biyroooooon...
-Elif
Oldukça uzun süre yürüyüp yaylaya çıkan bir traktörün arkasına atladım. Ablamın söyledikleri ve Azer'le yaptığımız tartışmadan sonra, burada bir saniye daha kalmak istemezken buldum kendimi. Madem Karadeniz benden kurtulmakta oldukça kararlıydı, ona istediğini verecektim. İstenmediğim yerde durmamıştım bu vakte kadar, daha da durmayacaktım.
Bu gece sessizce sırt çantamı toplayıp gitsem neler olacağını düşündüm. Babaannem karşı çıkmazdı, kimseye de hesap verecek halim yoktu.
Azer hariç...
Flashback
Tekneye yatmaya gittiğim gece liman oldukça karanlıktı. Telefonumun ışığını kullanarak tekneyi ararken, duyduğum sesle yerimde çakıldım.
"Pişt!"
Önce etrafıma bakınsam da sesin nereden geldiğini çıkartamadım, ardından bir gülme sesiyle kafamı kaldırdım.
Azer, geminin kenarından sarkmış elindeki lambayla bana bakıyordu.
"Hayırdır?"
Sorduğu soruya anlamsızca bakmakla yetinecektim ki, eliyle gelmemi işaret etti.
"Kavga edesim yok. Teşekkürler." dedim ve yürümeye devam edecektim ki Azer tekrar konuştu.
"Kavga etmeye niyetim yok. Ama sormak istediğim birkaç soru var. Bir de birkaç tane battaniye."
Üşüdüğümü görüyor olmalıydı, çünkü fazla düşünmeden ince kıyafetlerle çıkmıştım dışarı. Azer'i reddedip tekneye yürümeyi düşündüm, ama ayaklarımı gemiye doğru giderken buldum. Telefonum düşmesin diye onu arka cebime sıkıştırıp merdivenlerden yukarı tırmandım. Azer tek elini uzatmış beni bekliyordu ki bir barış adımı olarak bileğinden yakalayıp beni yukarı çekmesine izin verdim.
Gördüğüm manzarayla gülümsememe engel olamadım. Azer içki içen bir adama benzemiyordu, oysa kendine kasaları yan yana koyup yaptığı çilingir masasında bir bardak rakısı ve mezeler duruyordu.
Sırtıma atılan battaniyeyle irkilip ona dönecektim ki, çoktan bana arkasını dönmüş masasına yürümeye başlamıştı. Sesimi çıkartmadan üzerimdeki battaniyeye daha sıkı sarılıp onu takip ettim ve hareketlerini taklit edip karşısına bağdaş kurdum yerde. Etrafta açık olan iki gaz lambası vardı, onun dışında karşıdaki yakanın ışıklarıyla aydınlanıyorduk.
"Afiyet olsun." dedim mırıldanarak. Azer peyniri çatallarken kafasını salladı.
"Beraber olsun."
Uzanıp böldüğü kavundan küçük bir parça olurken etrafıma bakındım.
"Evin yok mu senin? Ne işin var buralarda?" dedim hala gemiyi incelerken. Azer bardağından bir yudum alıp eliyle hafif kirli sakalını kaşıdı.
"Evin yok mu senin? Ne işin var burada bu saatte?"
Soruma aynı soruyla karşılık vermesiyle dilimi dişlerim üzerinde gezdirip iç çektim. Kafamı iki yana sallarken, Azer yanından bir bardak daha çıkartıp karşıma koydu.
"Buradaki kadınların içmesi adetten değildir, ama sen içiyorsundur." dedi benden yanıt beklemeden bardağımı doldururken. Normalde bana söylenen laflara içerlemezdim, ama onun ağzından çıkanlarla tek kaşım istemsizce kalktı.