Gelsin Hayat Bildiği Gibi dizisinden esinlendim. Hikaye Sadi ve Songül'ünkü gibi. Azer eski bir tefeci, emniyet müdürlüğüne gidip teslim oluyor ve onlara yardımcı olduktan sonra 'Tanık Koruma Programı' na alınıyor. Karaca da bir süre ona bakmakla görevlendirilmiş bir polis. Teşkilatın emriyle evli rolü yapıyorlar ve Ankara'da yeni bir hayata başlıyorlar. Azer de, yeni bir isim ve kimlikle matematik hocası olarak bir liseye atanıyor.
Karaca emniyetten çıkıp eve geldiğinde arabadan inmeden önce kolundaki saate baktı. Okullar çoktan kapanmıştı yani Azer'in, yeni kimliğinde yazan ismiyle de Ramiz'in çoktan eve gelmiş olması gerekiyordu. Ankara'ya gelmelerinin ardından yalnızca üç gün geçmişti ve Azer Kurtuluş henüz hiçbir mesele çıkartmasa da, Karaca'nın içi hiç rahat değildi.
Arabasından inip oflayarak apartmana çıktı ve dairenin kapısını açık gördüğünde kaşları çatıldı hızla. Belindeki silaha uzanıp sessiz adımlarla içeriye geçti ve bir şeyler duymaya çalıştı. Saniyeler içinde önüne çıkan karaltıya doğru hamle yapıp silahı bedenine dayadığı saniye kendi boğazında da bir bıçak hissetmişti.
"Komiserim?"
Duyduğu sesin Azer olduğunu anlayınca tuttuğu nefesini verdi ve yan taraftaki ışığa uzandı.
"Azer manyak mısın sen? Öldürtecek misin kendini bana?" dedi bağırarak. Azer'se ona kıyasla oldukça sakindi. Elindeki bıçağı parmakları arasında döndürüp omuz silkti.
"Yalnız senin de boğazına bıçak dayalıydı, hatırlatmak isterim." dediğinde Karaca öfkeyle gözlerini kıstı.
"Bir şey oldu, seni buldular sandım! Kapıyı açık bırakmak ne demek ya? Ömründe insan gibi bir yerde yaşamadın mı sen hiç?"
Karaca bağırırken Azer gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Beni eski hasımlarım değil senin çenen öldürecek Karaca." dediğinde Karaca hayretle ağzını açtı.
"Yat kalk dua et seni korumakla görevlendirildim. Yoksa ben sana yapacağımı biliyorum da, neyse."
Daha fazla bir şey söylemeden hışımla içeriye daldığında daha sabah bomboş olan salonun eşyalarla dolu olduğunu gördü. Daha üç gündür burada olduklarından eve eşya alamamışlardı, ama belli ki Azer Kurtuluş en pahalılarından donatmıştı evi.
"Azer bu ne?" dedi ellerini beline koyarak.
Adamın arkasından ayaklarını sürte sürte geldiğini duyunca ona doğru döndü. Azer de kollarını bağlamış, duvara yaslanmış salona bakıyordu.
"Tanıştırayım komiserim, burası salon. Şimdi burası genelde akşamları oturmak, efendime söyleyeyim ailece çay içip çekirdek çitleyip televizyon izlemek amacıyla kullanılır. Ama tabii biz sahte bir aile olduğumuz için çok şey yapmıyoruz."
Adamın sakin sakin anlatışıyla gözlerini devirdi Karaca.
"Sen öğretmen maaşıyla gidip kaz tüyü yastık mı aldın?"
"Ha sen sana sormadan aldığıma mı sinirlendin? Ben hiç düşünemedim, şu evlilik rolünü de pek hevesle yapmadığın için... Umursamazsın diye düşündüm yani."
Bu çok normal bir şeymiş gibi omuz silktiğinde Karaca iç çekti. Azer'i yalnızca korumakla görevlendirildiğini sanıyordu, ama bu adam onun için bir sınavdan farksızdı.
"Ya kardeşim bana ne eve ne aldığından, istediğin gibi daya döşe. Ben ciddiyetsizliğine sinirleniyorum. Gitmişsin kim bilir kaç para vermişsin bunlara!"
Karaca hala konuşmaya devam ederken Azer gözlerini tavana dikti ve dua eder gibi ellerini açtı.
"Allah'ım sen bana Hazreti Eyüp sabrı ver..." dedikten sonra derin bir nefes aldı ve tekrar Karaca'ya baktı.