Yapayalnız

621 35 11
                                    


Bölümün AzKar ile hiçbir ilgisi yok. Ana dilini bilmediğim bir ülkede, yapayalnız hissederken yazdığım bir yazı bu. Hiçbir şey söylemenize de gerek yok, yalnızca içimden geçenleri paylaşmak istedim ben. Kendimi toparlayıp bir bölüm atana kadar, kendinize iyi bakın.


Yapayalnız.

Hiç kimsesi olmayan, porselen kalpli bir kadın. Porselen kalpli, çünkü güçlü dursa da bir darbeyle yıkılabilir. En çok beklediklerine karşı savunmasız, bir yandan gelecek darbeyi tahmin etse de; kendini bırakmayan kadın.

O kadın benim, yüz bin parçaya ayrılmış halde, hepsi de çaresiz.

Beni seven bir ailem vardı, hala da varlar aslında. Mutlu olmamı isteyip beklediklerine eminim, ancak burada bunları yazan kadın; mutlu olamıyor. Çünkü insan ister ülke değiştirsin, ister kıta; kendinden kaçamıyor.

Sevilmek ne demek, nasıl bir şey bilmeyen bir kadın pek de işe yaramıyor sanırım. En azından onu zamanında öğrenemediyse, sonradan öğrenemiyor. Bunun aksini iddia edenler vardır belki de, onlara büyük saygı duyuyorum. Sevilmek sıfırdan öğrenilebiliyorsa, hepsine selam olsun.

Ama ben beceremedim.

Oturduğum yerde, farklı bir saat diliminde, farklı bir yerde ve dilini bile bilmediğim bir ülkede yapayalnız otururken; ait olduğum yeri de özlemiyorum. Yıllarca doğduğum yerde durdum ben, bir umut hayallerim gerçek olursa diye... Olmadı.

Ne oraya aitim ben, ne de buraya. Belki de onlarca yer değiştireceğim hayatım boyunca; ama hiçbir yere ait olamayacağım. Çaresizlik her yerimi karanlık ve ipek bir şal gibi sararken, savaşmak bile istemiyorum. Oysa buraya gelmek için ne kadar uğraşmıştım; her şeyimi ortaya koymuştum. Bu seçenek için gecemi gündüzüme katmışken, şimdi burada duruyor olmak ve hala canı yanan bir kadın olmak; yıkıcı bir gerçeklik benim için.

Hayatıma dair bütün travmalarım, bütün gerçekliklerim yeryüzüne çıkarken, odada içtiğim sigara dumanını saklamaya çalışıyorum.

Sen hatırlamazsın, ben unutmam

Nasıl yandım, yüreğim kandı sana

Bir umut avunmaya...

Bütün bunlar doğru. Yaralarıma sarabilecek birini bulduğuma da inandım burada; gerçekten de inandım. Ancak beklediğimden de kötü yere düşürdü beni. Olmuyor işte; demek ki olmayınca olmuyor.

Ayakta durmak, güçlü bir kadın olmak; benim için sorun değil. Eski okurlar bilir, yıllardır yaptığım şey bu. Ben hep güçlü durdum, sevdiklerimi üzmemek için acımı hissettirmedim, yılmadan devam ettim... Bütün bunları, geleceğine inandığım iyi günler için yapıyordum aslında.

Şimdi, o beklediğim günleri yaşarken yalnızca yaşlı gözlerle gülümseyebiliyorum. Bütün çabalarım, bütün isteklerim boşa giderken yapabilecek hiçbir şeyim yok. Çaresizliğe hayatımda ilk defa yenik düşüyorum belki de... Yıllar da geçse üstünden, ya da haftalar belki de; yüzüme bir gülümseme yerleşecek. Ama bu gülümseme niyet ettiğim gülümseme olmayacak. 

Mutsuzluğa alışmak, belki de birine verilebilecek en büyük ceza... Ancak bunun için kimseyi suçlayamıyor insan. Küçüklüğümüzden beri bize öğretilen masallara bağlı yaşıyoruz biz. Adalet kavramını pusula ediyoruz kendimize: "Canın çok yanarsa, ilerde çok güzel günler yaşarsın."

Bu doğru değil, ama kimsenin canını yakmak istemiyorum bu gerçeği açıklayarak. Hem kim bilir, belki bunu okuyan birileri benden farklı bir hayat yaşar. Belki gerçekten mutlu olur, belki hayat ona hak ettiği mutluluğu yaşatır. Bana yaşatmadı henüz, yaşatacağına da pek inancım yok; ama birilerinin mutlu olabileceği gerçeği içimi ferahlatıyor.

Bugün otobüste küçük bir bebekle karşı karşıya geldim. Onu güldürmek için elimden gelen her şeyi yaptım ve o güldüğünde, çok mutlu hissettim kendimi. Hayat, benim o bebeği mutlu etmek için sarf ettiğim çabayı bana sarf etmedi hiç; bu yüzden bu kadar öfkeliyim belki de. Ama insan hayata kızamaz, kızmamalı.

O yüzden, karşınıza güzel bir çiçek çıkarsa sevin, ona iltifatlar edin. Bir bebek gördüğünüzde ona gülümseyin, onu güldürmek için oyunlar oynayın. Hayatı doyasıya yaşayın, elinizden geldiğince. İstediklerinizi elde edemediğinizde hayata küsmeyin, bana benzemeyin, bir umut beklemeye devam edin. Belki de en beklemediğiniz anda gülümseyecek size güneş; ve siz de beklediğinize şükredeceksiniz.

Oscar Wilde'ın da dediği gibi, siz mutlaka güneşli günleri bekleyiniz. Bunu, kendisi ve karısı intihar ettikten sonra geride bıraktığı mektupta söylemişti kendisi. Benim intihar etmek gibi bir niyetim yok, buralardayım ben; ama Oscar Wilde oldukça haklı. Siz mutlaka doğacak güneşi bekleyiniz. Kalbinizi temiz tutun, evren kalbi temiz olanlara er ya da geç gülümseyecek.

AzKar HikayeleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin