Sen aşkı anlamaz bilmez, gül yansa ağlamaz sakin
Ben akmayan göz yaşında, seni severdim
Sen hisli korkak savaşçı, aşkı kime satmış hain
Ben her savaş meydanında, seni severdim(Sözler yazardan Azer'e gelsin)
Çok sevdiğim bir laf vardır, hayat her zaman arzu ve isteklerimizi karşılamaz, diye. Karaca da bunu anlıyor artık, o yüzden ona yüklenesiniz gelirse diye hatırlatayım dedim. Yorumlarda görüşürüz, öpüldünüz çiçekler :)
Karaca
Ertesi sabah başımın ağrısına uyanır uyanmaz dudaklarımdan bir küfür çıktı. Nerede ve ne durumda olduğumu idrak etmeye çalışırken salondan gelen seslerle kaşlarımı çattım. O kadar çok içmiştim ki, dün gece neler olduğunu hatırlamam biraz vaktimi alıyordu. Ardından bizimkilerin sesini duyduğumda, Bedo ve Azer'in burada kaldığını hatırladım. Hararetle bir şeyler konuşuyorlardı ama ne olduğunu çıkartamıyordum, büyük ihtimalle saçma sapan bir mesele tartışıyorlardı.
Yatakta yana dönüp bacaklarımı sarkıttım ve uyumak isteyen bedenimi kaldırdım.
"Senin içeceğin alkole sıçayım Karaca." dedim dişlerimin arasından. Üzerimdekileri değiştirmeye bile zahmet etmemiştim belli ki. İç çekerek ayaklanıp odada duran aynaya baktım. Korkunç görünüyordum ve bu halde insan içine kesinlikle çıkmamam lazımdı, ama içerideki insanlar Bedo ve Azer'di. Bedo'dan zaten hiç çekinmiyordum, dün geceden önce olsa Azer için üstümü değişip kendime çeki düzen verirdim ama yaşananlardan sonra bunu da yapmak istemiyordum.
Beni sevmiyordu, sevmeyecekti ve sonsuza kadar bunun acısıyla savaşamazdım. Bazı şeyleri kabullenmem gerekiyordu. Artık yetişkin insanlar olmuştuk, hala çocuk gibi karşılıksız aşkın acısına ağlayamazdım. Ağlamamalıydım.
Bu yüzden, en çok da kendimi ikna etmeye çalıştığımdan saçlarımı toplamaya bile zahmet etmeden yataktan kalktım ve odadan dışarı çıktım. Futboldan bahsettikleri anlaşılıp sesleri artarken, onlar oturmuyormuş gibi rahat bir ifadeyle salonla birleşik mutfağa yöneldiğimde Bedo ıslık çaldı.
"Hey maşallah, gece çetin geçmiş anlaşılan." dediğinde ortamı yumuşatmak istediğini biliyordum. Bok gibi bir gece geçirdiğimi ikisi de biliyordu, bilmediğim kısımsa Azer'in Bedo'ya olan biteni anlatıp anlatmadığıydı.
İşin doğrusu, artık bununla da ilgilenmiyordum. Azer'e aşık olmayı bırakacaktım. Bugünden başlayarak.
"Sağol canım, sen de parıldıyorsun bu sabah." dedim ona göz kırpıp bardaktaki suyu kafama dikerken. Bedo abartıyla bana selam verdiğinde, gözlerim Azer'e kaydı. Dikkatle beni incelediğini gördüğümde, ortamın gerilmesini engellemek için göz kırptım ona da.
"Hayırdır neye baktın?" dedim sırıtarak. Azer dün geceden sonra böyle davranmamı beklemiyormuş gibi çatık kaşlarla sessizce beni incelerken, ona aldanmadan masaya oturdum.
"Kahvaltınız bu mu bugün?" dedim ellerimle masadaki poğaçaları işaret edip. Bedo ağzına tıkıştırdığı poğaçayla beni onaylarken hafifçe gülüp yumurta yapmak için tavaya yöneldim.
"Sen iyi misin?"
Azer'in ilk defa konuşmasıyla yutkundum ama gözlerine bakmadan işimi yapmaya devam ettim.
"Dün gece bir fena oldum öyle, katarsis oldu galiba. Şimdi iyiyim ama." dedikten sonra tavayı tezgaha koyup ona döndüm.
"Sana da bir ton laf söyledim, kusura bakma Azer. Kardeşiz biz, affedersin." dedim gülümseyerek. Azer ağır ağır gözlerini açıp kapattığında, çoktan yağı koymuş tavayı ısıtmaya başlamıştım bile. Bu işin artık bitmesi gerekiyordu, uzadıkça yalnızca bana acı verecekti çünkü.