Parçayı dinlerken bir anda aklıma fikir geldi ve tek oturuşta yazdım. Şarkıyla okumanız tavsiye edilir, çok seviliyorsunuz. İyi okumalar çiçekler :)
Karaca
Karaca, yatak odasının kapısının sessizce açılmasıyla okuduğu kitabı kenara koydu. Sırtını yatak başlığına yaslamış, son iki aydır eve her gün biraz daha geç ve biraz daha yorgun gelen kocasını izlerken yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirmişti. İşler iyi gitmiyordu, Azer Kurtuluş bir zamanlar istese bütün Adana'yı satın alabilecek kadar zengindi, ancak şimdi kendilerine bile zor yetiyor gibi görünüyorlardı.
Evlendiklerinden sonra geçen iki yılın ardından ve Azer'in en yakını bildiği insanlardan yediği kazıklardan sonra, bütün Kurtuluş ailesi için sancılı bir süreç başlamıştı. Zaten yokluktan gelmişlerdi aslında, o yüzden şimdiki hallerine alışmakta zorluk çekmiyorlardı. Ama Karaca farkındaydı, Azer kadının gitmesinden korkuyordu.
Karaca da çok varlık içinde büyümüş sayılmazdı. Koçovalılar'ın muhakkak ki çok parası vardı ama babaannesinin kuralları her zaman sadelikten yanaydı. Tam da bu yüzden, şimdi yaşadıkları hayat batmıyordu Karaca'ya. Kurtuluşlarla beraber olmayı seviyordu, bu ailenin bir parçası olmayı seviyordu. Yaşadıkları ev küçülse kaç yazardı ki, mutlulardı.
"Uyumadın mı sen hala?"
Azer'in kapıyı kapatırken sorduğu soruyla gülümseyerek başını iki yana salladı. Azer, ilk tanıştıkları günki gibi zayıflamıştı tekrar, yanakları hafifçe çökmüştü. Bu ona karizmatik ve seksi bir hava veriyordu ancak gözlerinin yorgun bakmasından şikayetçiydi Karaca. Şikayetçi olduğu başka bir konu daha vardı; o da Azer'in ona olan davranışlarının değişmesiydi. Sanki kadın her an bavulunu toplayıp gidecekmiş gibi davranıyor, ayrılmaya da kendini hazırlarmış gibi soğuk davranıyordu.
"Nasıl geçti günün?" dedi Karaca yatakta bağdaş kurup kocasını izlerken. Azer omuz silkip dolabına doğru yürürken, Karaca iç çekti. Azer'i bu halde görmek onu çok üzüyordu. Kendisi umursamazken, adamın maddi durumlarını kafaya takıyor olması canını sıkıyordu.
"Yılmaz'lar erken gelince, sen de erken gelirsin sanmıştım ben." dedi tekrar konuşma başlatmak için. Azer gömleğinin ilk birkaç düğmesini açtı, ardından bunu yapmak onu yormuş gibi uğraşmayı bırakıp yatakta karısına doğru yürüdü ve Karaca'nın dibine oturdu.
"Bir umut bir şey çıkar diye uğraşıyorum ama..."
Azer derin ve yorgun bir nefes alınca Karaca uzanıp elini adamın saçlarına geçirdi. Saçlarını sevgiyle okşayıp yanağına indirdi elini.
"Azer, her gün biraz daha çöküyorsun karşımda. Seni böyle görmek istemiyorum. Kıyamıyorum." dedi kafasını yana eğip küçük bir sesle. Azer gözlerini onun yüzünde gezdirince istemsizce gülümsedi.
"Ben de bizi böyle görmek istemiyorum Karaca. Seni böyle görmek istemiyorum. Sana ilk gecemizde verdiğim sözü bile tutamadım."
Kurduğu cümle kendi sinirini bozmuş gibi kafasını iki yana sallayıp ayağa kalktı Azer. Pencereye doğru yürürken, Karaca adamın ne dediğini anlamamış ve kaşları çatık bir şekilde yatakta dizlerinin üzerine kalktı.
"O ne demek?" dese de Azer ona arkası dönük şekilde dışarıyı izlemeye devam ediyordu. Normalde adamı zorlamayabilirdi, ama Azer'in daha fazla kendine de ona da işkence yapmasını istemiyordu. Yataktan kalkıp adamın yanına yürüdü çıplak ayaklarıyla.
"Azer?" dedi kolunu tutup kendisine bakmasını sağlayarak. Azer ellerini arkasında birleştirmiş, sıkkın bir ifadeyle başını eğip ona merakla bakan karısını izledi.