Ben dayanamadan salıyorum bütün bölümleri biri beni tutsun shfdgsdjf
Beklediğiniz AzKar mevzuları geldiii>>>>
Öyle bir yol tutmuşum ki sorma
İnandım ki sevince vardır dünya
Sevincedir günlerin bir başka
Durma dostum sen de yer ver aşkaSevmek bil ki doğmaktır yeni baştan
Aşık oldum galiba yavaştan
Ooo sevince
Ooo sevince
Gece, artık bilmem kaç gündür doğru düzgün uyumadığımdan ve uykusuzluğa alışkın olduğumdan, cam kenarında oturup boş gözlerle televizyona oturuyordum. Demir'i ve Öykü Abla'yı üst kattaki odaya yerleştirip, her şeyin yoluna gireceğine, yarın polise gideceğimize ve bütün bu kabusun biteceğine dair güven vermiştim. Ardından aşağı geri indiğimde, ilk birkaç cümlesinden sonra dinlemeyi bıraktığım babaannemin bana hata yaptığımı söylemesiyle geçmişti dakikalar. Öykü Abla'yı ve oğlunu Murat Abi'ye teslim edip, arada durmamalıydık.
Bu yaptıklarım Kadir belasını üzerimize salabilirdi. Babaannem söylediklerinde haklıydı, ama bu beni vazgeçirmezdi. Öykü Abla'nın gözlerine baktığımda farklı bir şey görsem, belki durup geri adım atabilirdim. Ama o kadının gözleri, zeka ve çaresizliğin birleşimi gibi bakıyordu. Gerçekten daha iyi bir seçenek olduğunu bilse, bunu yapmayacağını gösteriyordu. Demir'i Murat Abi'ye versek, Öykü Abla ortada kalacaktı. Murat abi onu dinlemezdi, geri de almazdı. Bu durumda eninde sonunda Kadir denilen şerefsiz ona yetiştiğinde, ona neler yapacağını düşünmek bile istemiyordum. Bunun olmasına izin vermezdim, elbette herkes hatalarının bedelini öderdi ama bu bedellerin de sınırı vardı. Oğlundan sonsuza dek ayrılmak, ödenmesi gereken bir bedel değildi, olmamalıydı...
Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Babaannem saatler önce yukarıya yatmaya gitmişti, televizyonda oldukça kalitesiz bir film vardı ve dışarıda neler olduğunu merak ediyordum. Yavaşça pencereye yürüyüp, perdeyi çekmeden dışarıyı görmeye çalıştım. Azer, kapının önünde saksıların durduğu duvara dayanmış, kollarını bağlamış, gözleri kapalı duruyordu. Uyuduğunu düşünmek doğru bir tahmin olurdu. Murat Abi ortada görünmüyordu.
Babaannemin divanının altında duran battaniyelerden birini alıp, kimsenin uyanmamasına özellikle dikkat ederek kapıyı açtım. Sesle kıpırdandı, ancak gözlerini açmadı. Gülümsememe engel olamadan, önünde çömelip yüzünü inceledim. Normalde uyuyanlar huzurlu görünürlerdi, Azer öyle görünmüyordu. Sanki birden gözünü açacakmış gibi, etrafında neler olup bittiğinin farkındaymış gibi bir görüntüsü vardı. Ama derin ve yavaş nefes alış-verişi uyuduğunu doğruluyor gibiydi. Elimdeki battaniyeyi üzerine örtünce bu ısı hoşuna gitmiş gibi daha da sokuldu. Elimi saçına götürecektim ki, çarpılmış gibi kendimi durdurdum. Elim havada asılı kaldı ve hızla ayağa kalktım.
''Daha bakmaya devam edecek misin?'' dedi gözlerini açmadan. Şaşkınlıkla geriye adım attım ve gözlerini açtı.
''Ben... Hava soğuk.'' dedim hızlıca. Hafifçe gülüp kafasını salladı ve yattığı yerde dikleşti.
''Tabii.'' dedi göz kırpıp. Ağzımı açıp karşı çıkacaktım ki elini kaldırdı.
''Tamam Karaca Hanım, şakaydı.'' dedi ve battaniyeyi sırtına atıp bağdaş kurdu.
''Eninde sonunda, evden çıkacaklar. O zaman ne yapmayı planlıyorsun?'' dedi ellerini birbirine sürterken.
''Benim bilmediğim şeyler olduğunu söyledin ya dün gece, kapıya dayanınca. Sizin de bilmediğiniz şeyler var. Ben bir kadının bir çocuğu kaçırmasına yardım etmeye çalışmıyorum, eğer zannettiğiniz buysa. Ben herkes için en doğru yolu bulmaya çalışıyorum.''