Bu part biraz kısa oldu farkındayım, ancak ikinci bölümde telafi edeceğim. Beğendiyseniz yorum yapmayı unutmayın, iyi okumalar çiçekler :)
Bu hikayede Akşın hala hayatta ve ortalıkta Çilesun isimli bir dert kaynağı yok.
Biyrooon....
Karşısında giyinen ve makyajını yapan Akşın'a bakıyor Karaca. Kızın gözlerindeki heves aslında onu da mutlu etmeli; ama bilindiği gibi Karaca Koçovalı bu evin iyi kızı değil. İşin aslı, Karaca bu evin hiçbir şeyi değil ve bu gece bunu yeterince kanıtlar nitelikte.
Koçovalı ailesi bir kız isteme merasimine hazırlanırken, Karaca sessizce izliyor bunları. Neticede şimdiki konumuna kendi kendisini getirdi. Azer ona ilgisini itiraf ettiğinde, 'hayır' diyen Karaca'dan başkası değildi. Zaten Kurtuluş ve Koçovalılar'ın birbirlerine düşman oldukları zaman, kendi hislerini itiraf edecek durumu yoktu. İçindeki bu aşkın bir zaman sonra yanıp kül olacağını düşünüyordu. Küllerinin onu yakacağını düşünmüyordu ama. Şimdi birleşmeye karar vermiş ailelerin, daha doğrusu Akşın ve Azer'in sözlenmesinin öncesinde nefes alamazken buluyor kendini. Amcalarıyla da babaannesiyle de çok konuştu aslında; ama kimse onu dinlemedi. İki ailenin birleşmesini istiyorlardı ve Akşın ile Azer bunun için biçilmiş kaftandı.
'Aslında benim için yaratılmış o adam!' diye haykırmak istediyse de yapamadı. Zaten ne diyebilirdi?
Azer'in evinden gideceği gece, kapısına gelip ona ilan-ı aşk eden adamı kovan kendisi zaten. 'Yanlış anlamışsın' diyen de, 'kafanda kurmuşsun sen' diyen de ta kendisiyken, Azer'i suçlamak ne kadar mantıklı?
Kendisinin haksız çıktığı bu savaştan dolayı, boynunu büküp kız isteme töreni için aşağı iniyor Karaca. Koçovalı konağında bir heyecan hakim, herkes bu akşamı dört gözle bekliyor sanki.
Kapı çaldığında, otomatik olarak kapıyı açmaya yelteniyor ama unutuyor; kapıyı gelin kız açar. Akşın'ın biraz utanarak biraz da heyecanla kapıya koşmasıyla derin bir nefes çekiyor içine. Aldığı hava sanki çivilerle dolu ve hepsi birer birer batıyor ciğerine. Başta Fadik'in, arkasından da Azer ve kardeşlerinin kapıdan girdiğini görünce bedenine yalvarıyor kendi kendine. Bedeni iflas etsin de bu geceye tanıklık etmesin diye yakarıyor içinden ama nafile. Karaca Koçovalı hep güçlüydü, hala da güçlü. Onu yere sermek kolay değil. Bu gecenin sonunda aşk acısından delirmiş bir kadın olsa da, ayakta kalacak.
Ona verilebilecek en büyük ceza da bu.
Bütün bunlara şahitlik edecek şekilde ayakta kalacak. Bütün ortanca Koçovalılar'ın alnına yazılmış bu yazı zaten; kaderleri bu. Bazı bazı ağlasalar da, ayakta ve hayatta kalacak şekilde yaratılmışlar.
Kurtuluşlar evin salonunda yerlerini alırken ve Karaca kendi ruhunun kurbanı olurken; durumunu kimse fark etmiyor. Bir kişi hariç. Karaca kafasını kaldırsa görecek aslında Salih'in ona dikkatle baktığının. Ama kendisiyle cebelleşmekten kımıldayamıyor bile.
Salih çatık kaşlarıyla izlediği kara kızın halini anlıyor gibi, Karaca'nın bakışları çok tanıdık çünkü. Vartolu Saadettin, bu bakışların aynısını Saadet'in evlendirileceği zaman aynaya baktığında kendinde görmüştü. Kendisi Koçovalı evinin kapısına dayanmıştı, Karaca ne yapabilirdi peki?
Etrafı bir sessizlik kapladığında, Fadik Kurtuluş söze giriyor. Karaca bu sırada kendinde değil, ama kolundan dürtülmesiyle irkilip kafasını kaldırıyor. Kahvelerin yapılma vakti gelmiş belli ki, çünkü Damla yengesi kaşlarıyla mutfağa doğru giden Akşın'ı işaret ediyor. Karaca da buna yardım etmeli, evin kızı ve gelinin kardeşi olarak görevi de bu zaten.