Sar bu şehri, en başından yak.
Bu seriye devam gelmesi çok istendi. Aslında yazmayı düşünmüyordum çünkü sonlarına bir türlü karar verememiştim. Sonra gecenin ikisinde kendiliğinden yazmaya başladım. Hikaye kendi kendini yazdırdı bana. Bana sorarsanız sonu farklı olmalıydı, ama olması gereken buymuş demek ki.
İyi okumalar çiçekler, yorum bekliyorum :)
"Hasta olacaksın."
Yanında oturan ve geldiğinden beri gözlerini ona bir saniye bile çevirmeyen Karaca'nın sesiyle irkildi Azer.
Karaca onu aradığında, işini gücünü bırakıp arabaya atlamıştı. Kadın onunla konuşmak istiyordu ve son üç gündür ondan hiç ses çıkmadığı düşünülürse bu reddedebileceği bir teklif değildi.
Kadın onu gizli gizli buluştuklarında gittikleri deniz kenarında bekliyordu. Adresi görür görmez kalbi görünmez bir el tarafından sıkıştırılmıştı sanki. Ondan duyacaklarından korkarak yanına adımladı. Oturduğunda Karaca kafasını ona çevirmeden denize ve kıyıya vuran dalgalara bakmaya devam ediyordu. Denizin şiddetinden arada bir birkaç damla ıslaklık geliyordu üzerlerine, ama Karaca umrunda değilmiş gibi oturunca sesini çıkartmadı o da.
Üç günde o kadar çok şey olmuştu ki, zamanın göreceli olduğuna inanmıştı en sonunda Azer. Hayatından beş yıl gitmiş gibi hissediyordu.
Karaca yerinde öne doğru eğilip şalını çıkarttı yavaşça. Azer'e uzattı sonra yine ona dönmeden.
"Al bunu, enseni korur en azından." dedi mırıldanarak. Adama dönmeden saçlarının ıslak olduğunu nasıl görmüştü Azer bilmiyordu, yine de Karaca'nın kokusunu yakından almak için bu fırsatı kaçırmadı ve şalı aldı elinden. Karaca'nın sarılışına benziyordu şalın boynuna dolanışı ve Azer bunu çok özlemişti.
Kadına hiçbir zaman itiraf edemeyeceği kadar fazla.
"Duştan çıkmıştım, sen arayınca geldim hemen." dedi Azer sorulmamış olmasına rağmen. Karaca da yanıtlamadı zaten.
"Okula üç gündür gelmediğine göre, Seher'in kızını da alıp gittiğini düşünüyorum." dedi Karaca en sonunda konuya girerek.
Haklıydı.
Seher, Yağmur'u da alıp gitmişti. Azer buna ne kadar karşı çıkmaya çalışsa da, Seher reddedemeyeceği kadar büyük bir argüman sunuyordu ona. Azer'e aşıktı, ve onunla aynı çatı altında kalmak kadına kaldırabileceğinden büyük bir acı veriyordu.
"Dayanamıyormuş." dedi Azer, Karaca'yı onaylayıp. Karaca birkaç saniye sustu, sonra mırıldandı.
"Suçlayabilir misin?" dediğinde Azer'in kaşları kalktı. Karaca hala ona bakmazken, oturduğu yerde ona doğru döndü gergin bir şekilde.
"Suçlarım. Dayanabilirdi çünkü."
Bu cümlesi, kadının ona dönmesine sebep olunca sevindi içten içe. Ama Karaca gözlerinde öfke kırıntılarıyla ona bakıyordu.
"Ne?" dediğinde Azer hızla yanıtladı.
"Ben senin yokluğuna dayanmışım kaç yıldır, karşıma çıkmasaydın daha da dayanacaktım. Acılarla yaşanır, onlardan kaçamazsın."
Adamın büyük bir dürüstlükle kurduğu cümleye karşı gözlerini kırpıştırdı Karaca. Bunu duymayı beklemiyordu, en azından bu şekilde.
"Acı bizim kaderimiz olmuş Azer. Herkes biz olmak zorunda değil." dedi Karaca hüzünle gülümseyerek. Azer buna yanıt vermek yerine, Karaca'nın çökmüş göz altlarına dikti bakışlarını. Uzun süredir uyumadığı belliydi, kendine nasıl hor davrandığı da.