Azer uykusundan bir bebeğin ağlama sesiyle uyandığında önce nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Bu başarısızlıkla sonuçlandığında gözlerini avuç içleriyle ovuşturup daha da dikleşmişti ki Karaca'nın yanında pusetinde uyuyan bebeği seçti gözleri. Yüzüne bir rahatlık yayılırken yavaşça yerinden kalktı ve bebeğe doğru ilerledi. Tam yanında ve kendini full güce almış bu ağlayan miniği nasıl duymuyordu da uyumaya devam ediyordu Karaca, buna bir fikri yoktu. Ama kadın da adam kadar yorulmuş olsa gerekti.
Fadik ve oğulları bugün gelecekti, ama ikisi de bunu unutmuşlardı. Zaten bebekle uğraşmaktan akılları pek yerinde de sayılmazdı, hiçbir konuda.
Mesela birbirlerine nasıl düşman oldukları önemini kaybetmişti, ya da Karaca'nın bu evde ne sebeple kaldığının bir kıymeti yoktu. Bile isteye aynı evde yaşayan ve bir bebeğe bakan bir kadın ve bir adamlardı bu süreç boyunca. Azer yine işe gidiyordu, ama normalde geldiğinden çok daha erken geliyordu. Daha işe gitmeden önce arabaya binerken bile göğsündeki sıcaklığı hissediyordu zaten, işte de dakikalar geçmek bilmiyordu sanki. Karşısındaki adamın ağzını burnunu kırarken bir yandan bebeğe nasıl bir oyuncak alabileceği düşüncesi vardı kafasında. Dışı siyahsa, bu bebeğin gelişiyle içi beyaza dönmüştü ve birbirinden bu kadar farklı iki adamı aynı bedende nasıl barındırdığına kendi de inanamıyordu.
Karaca için de işler normal gitmiyordu aslında. Sadece bebeğe bakmıyordu, artık Azer'in geliş saatine göre evde akşam yemeği masası kuruluyordu mesela. Ya da akşamları çay koyuyordu ikisine de. Azer, onunla sohbet ediyordu. Pek derin şeyler konuşmuyorlardı belki ama dışarıdan gören onları bir aile sanabilirdi. İşin garip tarafı, ikisi de farkında olmalarına rağmen oynadıkları bu oyunun biteceğinden bahsetmiyorlardı asla.
"Gel bakalım buraya." dedi Azer pusetteki bebeği yavaşça göğsüne yerleştirirken. Gözleri hala uyumakta olan Karaca'ya takıldı. İstediği zaman gerçekten de çekilebilir birine dönüşebiliyordu Karaca. Hatta ne çekilebiliri, Azer onunla saatlerce sohbet edebilirdi. Asi yanının altında anlayışlı bir kadın vardı, genelde öfkeyle parlayan gözler istediğinde muzip bir ifadeyle ışıldayabiliyordu. Ya da sinirle birbirine bastırmadığında dudakları güzel gülüşünü çevreliyordu.
"Ne hale getirdin bizi, ha?" dedi bebeğin kulağına doğru fısıldayarak. Güya şikayetçiydi söylemi ama yerinde sallanıp sırıtırken hiç inandırıcı görünmüyordu.
Bebek ısrarla ağlamaya devam ettiğinde, Azer'in Karaca'yı uyandırmaktan başka çaresi kalmadı.
"Karaca?" dedi yanına oturup. Kadın kıpırdanıp kafasını yastığa daha da gömünce, nasıl nefes alabildiğini düşürdü Azer.
"Karaca, uyanman lazım."
Bu sefer Karaca saçlarının yayıldığı yastıktan ok gibi fırladı ve az kalsın ona fazla yakın duran Azer'e kafa atıyordu.
"Noldu?" dedi panikle ve bebeği yoklamak için yana dönecekti ki Azer tek elini masumane bir şekilde kaldırdı.
"Sakin ol. Bebek acıktı galiba." dediğinde Karaca meseleye ayılıp kafasını salladı. Üstündeki örtüyü kenara atıp yatakta oturur pozisyona geçerken Azer ona yer açmak için ayağa kalktı.
"Dedim sana sütü ısıtmayı bana da göster diye. Uyandırmak zorunda kalıyorum sonra seni." demesiyle Karaca hafifçe güldü ve saçlarını bileğindeki lastikle dağınık bir topuz yaptı.
"Derecesini ayarlayamıyorsun Azer. El kadar bebeği yakacaksın ondan sonra."
Bir zamanlar tek kelime söylemeyi reddettiği adama sataşıyordu şimdi ve işin garibi bu hoşuna da gidiyordu. Karaca sütü ısıtmaya gittiğinde, Azer uzanıp pusette bebeğin yanında duran sarı civcivi eline alıp bebeğin önünde salladı.