Beni Twitter'da takip edenleriniz varsa, Adana'ya gittiğimi biliyorsunuzdur :) Aslında hiçbir sebebim yoktu, yalnızca iyi kebap yemek ve 01 havası solumak için Azer Kurtuluş'un memleketine gittim. Adana enteresan bir yer, insanları da öyle. Ben de dedim ki hazır Adana'dayken Adana'da geçen bir evli AzKar yazayım. Bence hepimiz biraz evli mutlu AzKar okumayı özledik çünkü.
İyi okumalar çiçekler :)
"Abi! Abi koş!"
Ben terasta adamlarımdan birisiyle konuşurken, Yılmaz'ın heyecanlı sesiyle ona döndüm. Altına basketçi şortunu çekmiş, üzerine atlet giymişti ve üstü başı sırılsıklamdı.
"Ne oldu oğlum iş yapıyürüz burada!" Dedim ona ters bir bakış atıp. Yılmaz bundan hiç etkilenmemiş gibi sırıtarak eliyle bahçenin benim göremediğim kısmını işaret etti.
"Karaca'yla Savaş boğuşuyorlar. Seninki bahçe hortumunu kaptı eline."
Kaşlarım çatık bir şekilde ayağa kalkıp yanımdaki adama gitmesini söyledim ve bahçeye ayağındaki terliklerle koşan Yılmaz'ın arkasından ilerledim. Gördüğüm manzara gerçekten kayda değerdi.
"Biz Çukur kızıyız oğlum! Ayağını denk alacaksın!"
Karaca bir yandan gülüp bir yandan bağırarak Savaş'ı hortumla kovalarken benim boyu büyük aklı küçük kardeşim bahçede daireler çiziyordu.
"Kızım bıraksana! Ne dedim sanki ya, değilsin çirkin falan! Şakaydı!"
Kız kardeşlerim çardakta oturup gülerek onları izlerken ikisini kimsenin durdurmayacağını fark edip Karaca'ya doğru ilerlemeye başladım.
"Karaca!"
Adını seslenir seslenmez azarlanmış bir çocuk gibi durdu ve elindeki hortumu hızla yere fırlattı. Bakışları beni bulurken çoktan kollarını kaldırmış bana sarılmaya doğru geliyordu.
"Azer, Savaş bana çirkin dedi!"
Karımın saniyeler içerisinde tavrını değiştirişine gülmeme fırsat kalmadan kedi gibi sokulup kollarımın arasına girmişti ve uzaktan bizi izleyen Savaş'a ters bakışlar atıyordu.
"Kızım şaka yaptık diyürüz!"
Karaca sesini çıkartmadan bana sarılmaya devam ederken iç çekip elimle bana doğru gelmesi için Savaş'a işaret ettim. Yanımıza geldiğinde sanki Karaca kolumun altında değilmiş gibi alçak bir sesle konuştum.
"Oğlum, siz beni delirtmeye mi çalışıyünüz? Sanki bilmiyün he yengenin halini!"
Benim sitem edişimle Karaca anında kafasını kaldırıp kollarımdan çıktığında seslice sabır çektim.
"Ne var benim halimde?" Dedi ağlamaklı bir sesle.
"Abicim, hayırlı işler bol güneşler." Dedi Savaş da gülümseyerek. Ardından yerde duran hortuma uzanıp bu sefer Yılmaz'ı ıslatmak için koşmaya başladığında Karaca'yla tek kalmıştık.
"Karaca sana da kaç kere söyledim bizimkilerle çocuk olma diye."
Karaca birkaç saniye sessizlik içinde bana baktı, ardından omuzlarını silkti.
"O başlattı."
Kafamı göğe kaldırıp derin bir nefes alırken sakinleşmek umuduyla gözlerimi kapatmıştım ama Karaca'nın kolumu art arda dürtmesiyle çabam başarısızlıkla sonuçlandı. Gözlerim tekrar ona doğru inerken kollarını göğsünde birleştirmişti.
"Siz yapınca oluyor ama. Annem daha dün gece azarladı sizi boğuşmayın diye, yalan mı?"
Asla sözümü dinlemiyor olsa da, inatçı keçinin teki olsa da şimdi Adana'nın güneşinin altında kızarmış yanakları ve büzdüğü dudakları onu öpme isteği doğurmuştu içimde. Ailem bahçede olduğu için bunu yapamazdım, bunun yerine ona doğru bir adım atıp yanaklarını sıktım.
"Kraliçem, sen bizi bilmüyün mü? Bizimki it dalaşı. Sen bizim seviyemize inme istiyorum ben."
Karaca gözlerini devirip yanaklarını benden kurtardı ama saklamaya çalışsa da gülümsediğini anlamıştım.
"Hem çocuk taşıyün sen. Dikkat etmen lazım kendine."
Bu sefer kocaman gülümsediğinde onu kendime çekmek için kolumu uzattım ama geriye doğru adımladı.
"Azer hava zaten kırk derece, yanıyürüm Allah'ma!"
Karaca her Adana ağzı yaptığında gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. Biliyordum o Çukur'un kızıydı, Bizans'a aitti ama benim memleketimi seviyor olması, bizdenmiş gibi davranıyor olması açıklayamayacağım kadar mutlu ediyordu beni.
"Gel ben söndüreyim seni." Dedim tekrar ona doğru yürüyüp ama Karaca ufak bir kahkaha atıp başını iki yana salladı.
"Rica ediyorum elleşme bana. Hava çok sıcak. Hatta ben odaya çıkıyorum, güneşte kaldım fazla."
Karaca hızlı ve ufak adımlarla eve doğru giderken arkasından bakakalmıştım. Eğer gerçekten dinlenecekse gitmeyecektim, ama yürümeye devam ederken kafasını çevirip bana attığı sırıtışla arkasından hızla yürümeye başladım. Karaca resmen benimle yakalamaca oynar gibi gülüp koşarak merdivenlere çıktığında, arkasından seslendim.
"Kızım gel iki dakika ya! Kaç gündür işe gidiyorum zaten hasret-"
Cümlem birinin bakışını üstümde hissetmemle bölündü. Eve girdikten sonra odamıza gitmek için salonun önündeki merdivenleri kullanmamız gerekiyordu çünkü ve ben saatlerdir dışarıda olduğumdan, anamın eve misafir aldığını bilmiyordum.
Şimdi yan yana oturan mahalleli birkaç teyze, onların yanında annem bana açtıkları gözleriyle bakarken, dudaklarımı yaladım.
"Belli oluyürdü ha bunun karı delisi olacağı. Düğünden anladıydık biz."
Teyzelerden birinin kurduğu cümleyle herkes gülmeye başladığında, bana ihanet ederek gülen anneme baktım.
"Oldu o zaman. Sohbetiniz bölünmesin." Dedim imayla ve merdivenlerden yukarı çıktım. Bu sefer hiç acelem yokmuş gibi ağır ağır odaya ulaşıp kapıyı açtığımda, Karaca dolabın önünde saçını düzeltiyordu.
"Ne oldu, trafiğe mi takıldın yolda?" Dedi bana bakmadan gülümseyerek. İç çekip kapıya yaslandım ve kollarımı bağladım.
"Arkandan seslenirken anamla misafirlerine yakalandım." Dediğimde kocaman bir kahkaha attı. Bana doğru yürürken hala gülüyordu.
"Sen niye bozuldun buna bu kadar?" Dedi sonra dudaklarını büküp işaret parmağıyla yanağımı dürterken.
"Adım karı delisine çıktı kızım."
"Karı delisi değil, karısının delisi." Diye beni düzeltince gözlerimi devirdim.
"Ne fark eder? Racon macon kalmadı."
Karaca bıyıkaltından gülümseyip ellerini kollarıma yerleştirdi ve yavaşça ayırdı. İki elimi de elleriyle tutarken parmak uçlarına çıkıp çenemin altından öptü hızlıca.
"Şöyle fark ediyor, yeryüzündeki milyonlarca kötü kocadan biri değilsin demek bu sevgilim. Evine bağlısın, karına aşıksın ve doğacak çocuğunu da her şeyden çok seveceksin."
Beni ikna etmeye çalıştığında kullandığı sesini kullanıp gözlerini kırpıştırmasıyla gülümsememek için yanaklarımı ısırdım.
"Eee?"
"Eee'si, bunu söylemekten pek hoşlanmasam da birçok kadının rüyalarındaki adamsın." Dedi ve sonra sol elini elimden çekip işaret parmağını bana doğrulttu ve sert bir ifadeyle ekledi.
"Yalnızca bana aitsin Kurtuluş! Yalnızca."
Artık odamızda olmanın verdiği rahatlıkla kollarımı ona sardım ve göğsüme yasladım hızlıca. Alnından öperken gülüyordum.
"Şüphen olmasın gülüm, şüphen olmasın."