Biraz kısa bir bölüm oldu, ama ikinci bölümün gelişi yakındır. Yorum yaparsanız da çok mutlu olurum, sadece söylemek istedim. Bir de şey, sizce hangisi kazandı?
"Mızmızsın Azer."
Müstakbel eşim gözlerini devirip giydiği gömleğin ikinci ve üçüncü düğmelerini açtı. Tüm gece boyunca sıkılmış ve bana çaktırmadan bakışlar atmıştı. En sonunda kalkıp arabaya bindiğimizde sevinçle haykırmaması bile mucizeydi.
"Ben yalnızca sıkılmış bir adamım Karaca." demesiyle alayla güldüm.
"Üç yaşında çocuk gibi mıkırdandın tüm gece. Sinirlerimi de zıplattın zaten."
Azer ciddi olup olmadığımı tartmak istermiş gibi araba koltuğunda öne doğru eğilip bana baktı. Gözlerimi yoldan ayırmadığımda eliyle direksiyondaki elimi tutmak istedi ama elimi ondan kurtardım.
"Gülüm ne dedim sanki ben?"
O kadar masum bir tonla konuşmuştu ki tüm gece yanında olmasam haklı olduğuna inanırdım.
"Bu gece salonda yatarken bol bol düşünürsün ne dediğini Azer'cim." dedim yapay bir samimiyetle. Gözümün ucuyla ağzını hafifçe araladığını görsem de istifimi bozmadım.
"Vay be... Üniversite arkadaşın için kocanı mı satıyorsun? Yazıklar olsun sana kadın!"
Azer yan koltukta hafifçe gülerek başını cama çevirince, gözlerimi elimden geldiğince yoldan ayırmadan onu dürttüm.
"Hadi, bir şey söyle."
"Bence ne düşündüğüm çok belli Karaca."
Kurduğu imalı cümleye gözlerimi devirdim ama o bunu görmedi. Benim sessiz kalışım ilgisini çekmiş olacak ki oturduğu yerde bedenini iyice bana çevirdi. Arabanın ışıkları kapalıydı, kuş uçmaz kervan geçmez bir yolun ortasındaydık. Tek ışık kaynağımız arabanın fenerleriydi.
"Benimle evleneceksin Azer, arkadaşlarımla değil. Abartma istersen." dedim yüzüme gelen saçlarımı tek elimle düzeltirken. Azer tekrar ofladığında uzanıp onun tarafındaki camı açtım. İçeriye anında soğuk hava girerken Azer hızla camını kapatmaya çalıştı.
"Arkadaşlarıma biraz daha laf sokarsan eğer, seni şurada indiririm."
Arkadaşlarıma akşam yemeğine gitmiştik. Oldukça zengin bir çift oldukları için evleri İstanbul'un dışında kalan bir villaydı. Aslında bu gece onlarda kalacaktık, en azından plan öyleydi. Ancak Azer arkadaşlarımdan pek haz etmemişti ve sürekli mıkırdandığı için şimdi gecenin ikisinde eve gidiyorduk.
"Benim anlaşmam değil mesele. Sen nasıl bu insanlarla anlaşıyorsun, onu anlamıyorum." demesiyle sessiz kaldım. Haksız sayılmazdı. Arkadaşım marka müptelası ve magazin haberleriyle yaşayan bir kadındı. Ki benim bu konularla hiç alakam olmamıştı hayatım boyunca. Bir şekilde üniversitede tanışmıştık ve ara sıra buluşuyorduk.
"Ayda yılda bir görüşüyoruz işte. Geçmiş günleri yad ediyoruz vs..."
Azer kaşlarını kaldırıp imayla bana baktı. Neden öyle bir bakış attığını anlamamıştım ki kafamı iki yana salladım.
"Duydum bir kısmını. Erasmus'lu ortamlarda takılmışsınız falan..."
Söylediği şeyle sessizce gülüp dudaklarımı yaladım.
"Senden önce birkaç ceviz kırmış olmam canını mı yaktı Kurtuluş?"
Azer az önceki imasından sıyrılmış, bu sefer suratı asık bir şekilde bana bakıyordu.
"Neyse ne."
Koskoca mafya babası Azer Kurtuluş bana küsüp kafasını tekrar cama çevirince, kocaman bir kahkaha patlattım. Azer mümkünmüş gibi benden daha da öteye baktığında, tek elimi direksiyonda tutmaya devam edip diğeriyle çenesini yakaladım.
"Sevgilim, bakar mısın bana?" dedim yumuşak bir sesle ama Azer yalnızca çenesini benden kurtarmakla yetindi.
"Azeeer?" dedim aynı tonla. Yine tepkisizdi.
"Ya sevgilim bir baksana bana!"
En sonunda isyanıma katlanamayıp ters bir ifadeyle bana dönünce daha fazla gülmemek için dudaklarımı dişledim.
"Ben sadece Seda'nın yancılığını yapıyordum. Beni tanımıyormuş gibi konuşma Allah aşkına, benim senden önce bu işlerde hiç ilgim yoktu."
Söylediğim belli ki onu yumuşatmıştı ki hafifçe sırıttı.
"E miladın olduysak ne mutlu bize."
Gözlerimi yoldan bir saniyeliğine ayırıp ona döndüm.
"Sen zaten miladımsın. Senden önce ve senden sonrası benim hayatımın çizgisi."
Gözlerimi tekrar yola çevirdiğimde, oldukça parlak bir ışık bakışlarımı kısmama sebep oldu. O anda fark ettiğim şeyle bütün bedenim buz kesti.
Yolun tam karşısından bir kamyon geliyordu.
Tam üzerimize doğru.
Ellerim direksiyonu daha da sıkı tutarken kornaya asıldım. Sürücü uyuya kalmış olmalıydı. Yol zaten dar ve karanlıktı, ama bizim farlarımızı göremiyor olması imkansızdı. Yüksek korna sesi kulaklarımı neredeyse sağır edecekken Azer'in adımı bağırdığını duydum.
"Direksiyonu kır!"
Önce anlayamasam da benim tuttuğum direksiyona asılınca ne yapmaya çalıştığını fark ettim. Kamyonun bu hızıyla birkaç saniye içinde çarpışacaktık ve Azer benim tuttuğum direksiyonu sola doğru ittiriyordu. Araba sola doğru kırıldığında, kamyon onun tarafından çarpmış olacaktı.
Ölümle burun buruna gelindiğinde zamanın yavaşladığını söylediklerini hatırlıyordum. Aynı şey şimdi başıma geliyordu. Azer'in telaş içindeki yüzü ve direksiyonu ittirmeye çalışan ellerine bakarken zaman yarı hızında akıyordu sanki. Bakışlarımı tekrar yüzüne çevirdiğimde, nefes alış verişim hızlandı.
Bu gece ikimizden birinin ölümüyle sonuçlanmazsa üç ay sonra evlenecektik. Ev hazırdı, gelinliği seçmiştim, Azer bütün ayarlamaları yapmıştı. Çiçeklere ve sandalye süslerine karar verememiştik ama müzisyenleri bile ayarlamıştık. Üç ay sonra aşık olduğum adamla evlenecektim. Bu gece olmasaydı.
Aniden bedenime yayılan güçle direksiyonu Azer'in ittirdiği yönün tam tersine çevirdim. Azer bana bağırıyordu ama ne dediğini anlamamıştım. Normalde benden hep güçlüydü ama bu sefer tüm bedenimle ağırlığımı verdiğimde koltuğunun da uzaklığı sebebiyle zorlandığını görebiliyordum.
"Ne yapıyorsun Karaca!"
Azer geceleri bana arkamdan sarıldığında önce 'seni seviyorum' diye mırıldanan ben olurdum. Azer'in yanıtı da hiçbir zaman değişmezdi. Kafasını saçlarıma biraz daha gömüp 'ben daha çok' derdi kulağıma doğru. Onunla bu vakte kadar yarışa girmemiştim, nasıl olsa aksini iddia edecekti. Ama içten içe biliyordum, benim Azer'i sevdiğim kadar kimse kimseyi sevemezdi. Ne yeryüzünde, ne de efsanelerde.
Kendi canımızı birbirimiz için feda etmeye çalışıp ikimiz de direksiyona asılırken bakışlarımı üzerimize gelen kamyona çevirdim. Azer'in kulağımın dibinde bağırmasının ardından kamyonun ışığı iyice yaklaştı, yaklaştı ve kulak zarımı patlatacak derecede yüksek bir çarpışma sesi duyduğum en son şeydi.