Yorum yapmazsanız ağlarım. İyi geceler, seviliyorsunuz :)
Celasun, yanında oturan karısına doğru eğildi çaktırmadan.
"Meğer herkes içten içe derbedermiş aşkım, baksana milletin haline."
Bulundukları masa, açılan onca içki şişesinin ve şarkının ardından teslim olmuş gibi duruyordu. Akşın, kocasının sözleriyle hafifçe gülümsedi ancak gözleri birilerine çoktan sabitlenmişti.
"Belki yanılıyoruzdur." dedi zaten ondan uzaklaşmamış Celasun'a. Adam merakla kaşlarını kaldırdığında, Akşın gözlerini kız kardeş gibi büyüdükleri kuzenine dikmişti. Tek eliyle rakı bardağını tutuyor, diğeriyle de canlı müzik yapan müzisyenleri izliyordu.
"Nasıl yani?"
Celasun'un sorusuyla Akşın'ın bakışları bu sefer Karaca'nın çaprazında oturan adama yöneldi. Uzun yıllardır ortak ve sonradan da arkadaş oldukları, kendi ailesi kadar racon ve mertlik bildiğine emin olduğu Azer Kurtuluş'u inceledi dikkatle.
"Belki derbeder değillerdir. Başka bir şey vardır."
Celasun karısının nereyi incelediğini anlamaya çalıştı ancak kendisi de bolca alkol aldığı için bakışlarını sabitlemekte zorlanıyordu. Aradan geçen birkaç saniyeyle aklına bir fikir gelmiş gibi hevesle kıza döndü.
"Aşıklar mı diyorsun?"
Aşk kelimesi bile yüzüne bir gülümseme yerleşmesine yetmişti. Çünkü aşk aslında böyleydi, bahsi bile heyecanlandırırdı insanı. Bulmak da çok zordu, mesela Celasun kendini bu açıdan dünyanın en şanslı adamlarından biri sayıyordu. Akşın'ı bulmasa, hayatı nereye gidiyor olurdu ki...
Akşın sessizce onları izlerken Celasun devam etti.
"Şu tiplere bak!" dedi eliyle karşılarında oturan Meke ve Yılmaz'ı gösterip. İki adam da oldukça sarhoş bir şekilde, ağır ağır bir şeyi tartışıyorlardı.
Celasun karşılarında oturan arkadaşları hakkında konuşurken Karaca derin bir nefes alıp masadan kalktı. Tuvalete gidiyor olmalıydı.
"Ben geliyorum birazdan." dedi Akşın hızla ve ayağa fırladı. Karaca çoktan sarhoş olduğundan onu yakalamak zor olmamıştı. Koridorda o önde, kendisi arkadan giderken Karaca tökezlediğinde hızla koluna girdi.
"Kuzen, iyi misin?"
İçeride çalan müziği rahatça duyabiliyordu ve Akşın, kuzeninin bu parçayı ne kadar sevdiğini biliyordu.
Gel, anla dikenimden
Güllerim uyansın, bahçelerinde
Gel, öyle bir apansız
Ellerim yansın, ah, ellerinde
Karaca duyduğu şarkının onda yarattığı etkiyi başını iki yana sallayıp atabilecekmiş gibi duraksadığında, Akşın koridorda duyduğu ayak sesleriyle kafasını çevirdi. Aslında Celasun geliyor sanmıştı ama kocası çoktan zom olmuştu. Masadaki herkes sarhoş sayılırdı aslında, ama aralarında en iyi görünen yine de Kurtuluşlar'ın en büyük abisiydi.
"İyi misiniz?"
Azer'in yavaşça sorduğu soruyla Akşın kuzenine çevirdi bakışlarını. Karaca o kadar çok ve hızlı içmişti ki karşısında duran adamın kim olduğunun farkında bile değildi büyük ihtimalle. Akşın, aklına gelen şeyle derin bir nefes aldı ve bu fırsatı kullanmaya karar verdi.
"Azer, Karaca çok içti de. Ben zar zor taşıyorum, yardımcı olabilir misin? Elini yüzünü yıkayıp kendine getirelim."
Kullandığı en masum ses tonu, onlara yanaşmak için hazırda bekleyen Azer'e ışık tutmuş gibiydi. Azer hızla yanlarına ulaştığında, Karaca'ya dokunup dokunmaması gerektiğini sorgular gibi bakıyordu.