Senin olmayanı kaybetme korkusu, insanın kendine çektirdiği en çaresiz acılardan biridir.
@Gnl1437 bölüm istedi, ben de yazdım :)
Azer elindeki telefonu gerginlikle çevirirken bir yandan elinden geldiğince çaktırmamaya çalışıyordu. Çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştı, çünkü Yılmaz oturduğu yerden kalkıp abisinin yanına geldi.
"Abim, sen iyi misin?"
Azer irkilip kardeşine bakarken vereceği yanıtı düşündü. Karaca'yı merak ettiğini söylese sorun olmazdı, değil mi? Ne de olsa Karaca kaç defa evlerine gelmişti, Yılmaz'la birbirlerini tanıyorlardı. Bütün Kurtuluş ailesine ve dünyanın geri kalanına göre Karaca Demir, Azer Kurtuluş'un en yakın arkadaşıydı.
"Karaca'ya ulaşamıyorum dünden beri." dediğinde Yılmaz'ın kaşları çatıldı.
"Adliyededir abim nerede olacak? Kendi dediydi geçen Cumartesi çok yoğun bir hafta olacak diye." dedikten sonra duraksayıp tekrar abisine baktı dikkatle.
"Ama istersen bir aratıp sordurayım?" dediğinde Azer kafasını iki yana salladı. Yılmaz birkaç saniye daha yanında durup uzaklaşırken kardeşinin herhangi bir şeyi çakıp çakmadığını düşündü. Ama şüphe uyandıracak bir hareket de yapmamıştı ki; Azer sevdikleri için hep endişelenirdi, Karaca için endişelenmesi de gayet normaldi.
Telefonla bir kez daha Karaca'yı aradıktan sonra burada öylece duramayacağını fark edip ayağa kalktı. Yılmaz'a kafasıyla dışarıyı gösterdiğinde, kardeşi onu anladığını gösteren bir şekilde elini kalbine götürünce Azer apar topar çıktı depodan. Adliyeye gidip kontrol etmesi gerekiyordu. Karaca ne kadar yoğun olursa olsun, gün içerisinde eninde sonunda dönerdi çünkü ona.
Yarım saatlik bir yolculuktan sonra arabayı park edip adliyeye ilerledi. Karaca'yı çok defa ziyaret etmişliği vardı, o yüzden kapıdaki güvenlik görevlisinden Karaca'nın iş arkadaşlarına kadar herkes tanıyordu onu. Bu sebeple, Karaca'nın odasına giden koridoru yürürken karşılaştığı adama gülümsedi.
"Aras, naber?" dediğinde Aras başıyla ona selam verdi.
"Hayırdır senin ne işin var burada?" dedi elindeki dosyayı sallarken. Azer iç çekip iki metre ötedeki odayı gösterdi.
"Karaca'yı görmeye geldim." demesiyle Aras'ın kaşları çatıldı.
"Boşuna gelmişsin. Savcım gelmedi bugün."
Azer duraksayıp adama bakarken, Aras boğazını temizledi.
"İzni falan da yoktu aslında, nesi var bilmiyorum. Ani bir hastalıktır herhalde. İstersen kalemine sordurayım?"
Azer buna gerek olmadığını gösterecek şekilde kafasını iki yana sallarken ellerinin terlemesiyle avuç içlerini bacaklarına sürttü.
"Ben evine gidip bakayım, içim rahat etmeyecek diğer türlü. Eyvallah Aras." dedikten sonra avukatın konuşmasını beklemeden hızlıca geri döndü ve apar topar merdivenleri geri indi. Karaca birçok şeyiyle müthiş bir kadındı, ama en bilinen özelliği iş ahlakıydı. Ne halde olursa olsun bir şekilde işinin başında olurdu. Azer'i en çok korkutan şey de bu oldu.
Adliyeden çıkıp Karaca'nın kırk dakika uzaklıktaki evine yirmi dakikada ulaştı. Yolda çokça küfür yemiş, üzerine bir iki kırmızıda da geçmişti; ama bunları sallamıyordu. Arabaya bağladığı telefonun çalmasıyla, seslice oflayıp direksiyondaki bir tuşla açtı telefonu.