52| Can Özüm

1.5K 79 305
                                    

Selam, nasılsınız?

Bölüm biraz geç kaldı çünkü sınav haftam geldi ve zaten yoğun olan programım iyice sıkıştı. Anlayışla karşılayacağınızı düşünüyorum ❤

Bence güzel bir bölüm oldu. Bölümde gördüklerimizi tekrar kurgulamak yerine hiç görmediğimiz ama en azından benim görmek istediğim sahneleri yazdım. Umarım seversiniz. İyi okumalar...

💛💚

Karşısındaki denize gözlerinden akan yaşlarla bakarken "Kaan, kardeşim." dedi Doruk. "Kaan, kardeşim. Kaan, kardeşim." Yüzünü avuçları arasına alırken "Kaan, benim kardeşim. Allah kahretsin! Kaan, benim kardeşim." diye devam etti.

Aklına annesi gelince "Annem, benim güzel annem, melek annem." dedi. Nasıl yapmıştı annesine böyle bir şeyi, aklı almıyordu. Gözyaşları yüzüne dayalı parmaklarının arasından geçerken kulaklarında Kaan'ın sesi yankılandı. "11.sınıfım ama geç yazıldım, 18 yaşındayım yani."

Kaan ve Melisa ile Süsen'in doğum gününe giderken konuştuklarında kendisinden 2 ay küçük olduğunu söylemişti Kaan. Annesi, bir aile olmanın hayalini kurup, bebeğini kucağına almak için heyecanlanırken o adam annesini aldatmış mıydı yani?

Düşüncelerini duyduğu mesaj sesi böldü. Telefonunu cebinden çıkarmadan önce yanaklarını ıslatan gözyaşlarını avuçlarını yüzüne bastırarak kuruladı. Ekranı açtığında gelen bildirimde babasının adını görünce histerik bir şekilde gülüp kafasını aşağı yukarı salladı ve mesajı okumaya başladı.

"Oğlum bak, sen öyle vurdun kapıyı çıktın ama beni bir dinle. O Kaan denen zibidi bırakmadı ki sana doğru düzgün anlatayım. Bak annenle evlenmeden önce olan bir anlık akıl tutulmasıydı, yanıldım oğlum, şeytana uydum. Onun annesiyle senin sandığın gibi bir ilişkim hiç olmadı benim. Tek gecelik bir şeydi, o günden sonra kadını da görmedim zaten bir daha. Sonra Kaan çıktı karşıma. Ben hiç annenin üstüne gül koklar mıyım yoksa?" (Annenin üstüne gül bahçesi kokladı çünkü Doruk.)

Sinirle ekranı kapatıp "Hala yalan söylüyor. Senden nefret ediyorum Akif Atakul." dedi. "Senin gibi bir adamın oğlu olduğum için kendimden de nefret ediyorum."

Bir süre sessizce denizi izledikten sonra kararmaya başlayan gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Bir iç çektikten sonra yavaşça yerinden kalktı ve gitarını sırtına takıp yürümeye başladı. Nereye gittiğini bilmeden dakikalarca yürüdü.

💛💚

Geldiği yere bakarken bir nefes verdi sıkıntıyla. Evsiz kalmıştı ama asıl evine gelmişti. Bahçeye bir adım attığında merdivenlerden inen Asiye'yi görünce içine yayılan huzuru hissetti. Sanki tüm dertleri onu görünce terk ediyordu ruhunu.

Sanki Asiye her yarasını sarabilirdi, gücü yeterdi sanki her şeye. Sanki Asiye istemezse o an bırakırdı dünya dönmeyi. Dünya durmazdı belki ama şüphesiz dünyası dururdu. Ya da belki çoktan durmuştu, onu ilk gördüğü anda dünya durmuştu da dünyası olmuştu belki de Asiye. Dünya durdu, Dünya'm oldu.

Bahçeye adımını attığı an yanına gelen Oğulcan onu çay için davet edince gülümsedi. Emel'e sarılırken aklına birlikte parka gittikleri gün gelince buruk bir hal aldı bakışları. Ne kadar mutlulardı Emel'i sallarken, birlikte pamuk şeker yerken, parktaki cıvıl cıvıl hallerine gülerken.

Asiye'ye kaçamak bir bakış attığında ona rahat rahat bakmayı ne kadar özlediğini fark etti. Güzel yüzünün her santimetresini ezberlemek ister gibi uzun uzun bakardı yüzüne. Asiye utansa da geri çekmezdi gözlerini. Utangaç halleri ayrı bir hoşuna giderdi aslında, bazen de bilerek utandırma çabasına girerdi o yüzden.

HAYAT GİBİ ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin