O gün ilk ders müzikti. Sınıf müzik odasına geçmiş, öğretmenlerini bekliyordu. Murat Hoca sınıfa girdiğinde kısa bir günaydın ve yoklama faslından sonra konuşmaya başladı. "Arkadaşlar bugün için yapacağımız bir şey yok. Sizin istekleriniz varsa söyleyebilirsiniz."
Asiye ve Doruk'un aralarının bozuk olduğunu bilen Aybike "Hocam Asiye ve Doruk bize şarkı söylesin mi?" dedi.
"Eğer onlarda isterse neden olmasın?" dedi Murat Hoca. Gözlerini ön tarafta duvar kenarında oturan Asiye ve birkaç sıra arkadan onu izleyen Doruk'a çevirerek.
Doruk yanındaki gitarını eline alıp ayağa kalktı. Hocanın yanında durduğunda yerinden kalkmayan Asiye'ye baktı. Asiye "Hocam benim biraz boğazım ağrıyor da Doruk tek başına söylese olur mu?" deyince kafasını eğip burukça gülümsedi Doruk.
Asiye için şarkı söylemek aşk demekti. Aşık olursa hep şarkı söylemek isterdi. Ama şimdi istememişti. Doruk bu düşüncelerle sandalyeye oturdu ve Asiye'ye bakarak aklına gelen şarkıyı çalmaya başladı.
"Son zamanlar yaptıklarıma bakma ne olursun,
Benim aklım başımda değil.
Sana söylediklerimi kafana takma ne olursun,
Onlar ipe sapa gelir şeyler değil."
Asiye'nin dolmaya başlayan gözleriyle burukça gülümseyerek aynı kısmı bir kez daha tekrarladı Doruk. Asiye'nin yavaşça ve onunkiyle aynı anda hareket eden dudaklarıyla kendisine eşlik ettiğini anlayınca gülümseyerek nakarata girdi.
"Seni sevmiyorum dedim, yalandı.
İstemiyorum artık, palavra
Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam
Görürsen bir gün şaşırma.
Beni böyle çaresiz,
Beni böyle derbeder,
Beni böyle ortalarda bırakma."
Sınıftan yükselen alkış sesi Asiye ile bakışmalarının arasına girince yüzünde yalandan bir gülümsemeyle gözlerini sınıfta gezdirdi Doruk. Gözleri kısa süre sonra tekrar Asiye'yi bulduğunda ise dolu gözleriyle kendisini izleyen Asiye bakışlarının yönünü değiştirdi.
Asiye'nin bu hareketiyle Doruk kendi gözlerinin de dolduğunu hissetti. Yaptığı yanlıştı. Ona olmayan sinirini ondan çıkarması, yanlıştı. Her ne kadar Asiye'nin yanından ayrıldıktan sonra sinirinin gerçek sahibinden hırsını alsa da, yanlıştı. Asiye'nin ağlamasına sebep olması, çok yanlıştı.
Böyle yaparak hem kendisine hem Asiye'ye acı çektirmişti. Kendisi yaptığı salaklığın bedelini ödese de Asiye'nin canını acıtmaya hakkı yoktu. Hele onu çok mutlu edeceğinin sözünü vermişken, hiç yoktu.
"Doruk, sana sesleniyorum. Duymuyor musun?" "Pardon hocam, dalmışım." "Teşekkür ederiz dedim." "Rica ederim hocam." deyip yerine geçti Doruk.
Dersin geri kalanında Murat Hoca sınıfı serbest bırakmıştı. Asiye'nin yanında getirdiği kitabı okumaya başlaması gülümsetti Doruk'u.
Biraz dikkatli baktığında bunun birlikte okumaya karar verdikleri kitap olduğunu görünce gülümsemesi genişledi. Doruk'un "Serinin bir kitabını sen oku, diğerini ben okuyayım. Birbirimize anlatırız. Boşuna zaman kaybı olmasın." dese de Asiye'ye kabul ettiremediği kitaptı bu.
Asiye okuduğu "Parmağını parmağıma dolamasını sevdiğim adam... Ben düşecekken beni tutmak yerine benimle birlikte düşmeyi seçen adam... Ben yürüyemiyorken bana uçmayı öğreten adam..." cümlesiyle bakışlarını Doruk'a çevirdi. Göz göze gelince bakışlarını kaçırmak yerine cümleyi tekrar düşündü Doruk'a bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAT GİBİ ✓
FanficAsDor hayali sahneler 🦋 💛💚 Omzunda hissettiği elle kolu yavaşlasa da durmadı. "Tamam Doruk, yeter." dedi Ömer durgun bir ses tonuyla. Doruk duymazdan gelmeyi tercih edince Ömer, Doruk'un umursamaz tavrına sinirlenerek "Ne yapıyorsun sen? Ha?" ded...