Herkesin bana bakması rahatsız olmama sebebiyet verirken çekinerek Oflaz'ın arkasına geçtim.
Sevilay Hanım, "Evet, o arkadaşınız. Başına facia bir olay geldi. Teröristler ona saldırıp daha önce görmediğimiz bir güç verdi ama paniklemeye gerek yok. Bunu yapanları bulup en ağır cezayı herkesin gözleri önünde vereceğiz. Bu konu da daha fazla uzamasın. Bilmeniz gereken bir durum olursa size her türlü bildirilir.
En ağır ceza... Bunun anlamı idam idi. Yalçın'ın idam edildiğini hayal etmek tüylerimi ürpertmişti.
Umarım buna şahit olacağım noktaya gelmeyiz.
Yakınımda duran bir kız merakla, "Bu gücün sana bir zararı var mı?" diye sordu.
"Zararı yok diye umut ediyorum. Olursa da Sevilay Hanımların müdahale edip çözüm bulacaklarına eminim." diye cevap verdim.
Kesin anlam içeren, "Zararı yok." gibisinden bir cümle kursaydım bu dikkat çekerdi. Bu yüzden "umut ediyorum" tarzından birkaç kelimeyle cevap vermiştim.
"Çok havalı!"
"Gerçekten öyle, imrendim."
"Bence korkutucu. Bu ona zarar verebilir."
"Vermeme ihtimali de var."
"Teröristler ona saldırdığında kim bilir ne kadar korkmuştur? Üzüldüm doğrusu."
"Aynı filmlerdeki gibi."
Herkesin ağzından başka bir söz çıkarken Sevilay Hanım dursunlar diye araya girdi.
"Hadi herkes odasına gidip dinlensin. Sınavlar sizi yormuş olmalı."
Kalabalık dağılmaya başlarken Sevilay Hanım konuşma yaptığı kürsüden indi.
Oflaz, "Seni herkes tanıyor artık." dedi.
"Ünlü oldum desene."
Birlikte bloklarımıza doğru yürürken Oflaz aniden beni kendine doğru çekti.
Ne olduğunu anlayamazken az önce yürüdüğüm yere düşen avuç büyüklüğündeki ateş topuna baktım.
Bu askerlerin yöntemiyle oluşturulmuş bir ateş topuydu. Sevilay Hanım benim işimi tahmin ettiğimden de hızlı halletmek istiyor.
Herkes korkarak kaçarken Oflaz, kolunu omzuma attı ve "Kafanı öne eğ ve kolunla siper al. Hemen bloğa gitmeliyiz." dedi.
Onun dediğini yaparken diğer taraftan da ateş topları geldi.
Sitenin bekçileri etrafta koştururken gözlerim Sevilay Hanım'ı aradı. Ortalıkta yoktu.
Vücudum soğukluk veren bir güç beni Oflaz'dan uzaklaştırdıktan sonra ne olduğunu anlamak için çevreye baktım.
Kaçışan öğrenciler arasında bana bakan Yalçın'ı fark edince içim rahatlamıştı. Ona karşı güven hissim normalden hızlı büyümüştü.
Çevremde kristal buzdan daire şeklinde kalkan oluşturan Yalçın harika bir zamanlama yapmıştı. Çünkü birkaç saniye sonra kalkana ateş topu çarpmıştı. Kalkan olmasaydı o ateş topu bana isabet edecekti.
Kalkanda en ufak bir hasarın olmaması şaşırtmıştı. Yalçın, ara element sahiplerinin element sahiplerinden güçlü olduğunu söylemişti ama bu kadarını beklemiyordum.
Merakla işaret parmağımla kalkana dokundum. Parmağımın yanması ile elimi çekmem bir oldu.
Kalkan öyle çok soğuktu ki parmağımda soğuktan yanık oluşmuştu.
Sevilay Hanım en sonunda ortaya çıktığında yanında bir düzine asker vardı.
"Terörist orada, onu hemen yakalayın!"
Sevilay Hanım'ın emri üzerine Yalçın'a doğru nişan alan askerler ile ne yapacağımı şaşırdım.
Oflaz, "Yalçın!" diye bağırdığında Yalçın gelen askerleri farkına vardı.
Yalçın hızla yere ayağı ile vurunca yer buz kesilmişti.
Oflaz da dahil olmak üzere yakın çevredeki herkes buzdan dolayı kayarken Yalçın kendisi ile askerler arasına bir duvar ördü.
Askerler dengelerini bulduğunda Yalçın'ın ördüğü duvara güç uygulamaya başladılar.
Yalçın'ın duvarını kırmak için ekstradan asker gelirken ne yapabileceğimi düşünüyordum.
Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Güneş parlıyordu.
Geçen sefer güneş parlarken gücümü kullanmıştım. Şimdi de yapabilir miydim?
Bu buz küresinin içindeyken zor görünüyordu ama Yalçın'a yardım etmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantasyHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...