Yalçın kaçtığında Sevilay Hanım, askerlere "O kaçağı yakalayın!" diye emir verdi.
Askerler, Yalçın'ın arkasından koşarken Oflaz yanıma geldi.
"İyi misin?" diye soran Oflaz'a cevap vermek yerine Yalçın'ın arkasından baktım.
Güvendiğim insanlar arkandan bıçaklayacak demesi kafamı karıştırmıştı.
Benim bilmediğim olayların olması canımı sıkmıştı.
Neden öyle bir laf etmişti? Ne biliyordu? Hangi taraf doğruyu diyordu? Ne yapmalıyım?
Sevilay Hanım yanımıza geldiğinde "Ne olacak Sevilay Hanım?" diye sordum.
"Gerisi askerlerin işi. Siz sınav için gidin gençler." dedi.
"Tamam Sevilay Hanım." dedim ve yürümeye başladım.
Oflaz da yanıma geldiğinde "İyi misin?" diye sordu.
"Yalçın, güvendiğim insanların beni kandıracağına dair şeyler söyledi. Kafamı karıştırdı."
"Adamın yasa dışı iş yaptığı belli. O adama güvenip sınav öncesi kafamı karıştırma." diyen Oflaz ile ofladım.
"Kaç tane asker onun ördüğü buzdan duvarı yıkmak için çok uğraştı. Yasa dışı iş yapıyorsa bile çok güçlü." dedim.
Oflaz, "Orası öyle. Nasıl o buz gücüne sahip olduğunu bilsek birçok sorumuz son bulacak." dedi.
"Sınavdan sonra Sevilay Hanım benimle konuşacak. O zaman ne olduğunu öğreneceğim." dedim.
"Doğru." diye mırıldandı.
Oflaz ile şehrin göbeğine vardığımızda "Kahvaltı yapmış mıydın?" diye sordu.
"Yok, uyanıp direkt hazırlandım."
"Şurada bir pastane var. Gidip bir şeyler atıştıralım mı? Sınava aç aç girilmez."
"Olur aslında." dedim.
Oflaz kolunu omzuma attıktan sonra "O kadar güç istedin, olana bak." dedi.
"Hiç hatırlatma. Ödüm bokuma karıştı şu bir günde. Güneş gücü müdür nedir girdi bedenime." dedim.
"Güç acaba sen de mi kalacak?"
"Bilmiyorum ama kalmasını isterdim. Özel bir şeye benziyor. Daha önce güneş gücü diye bir şey duymadım." dedim.
Pastaneye girerken Oflaz, "Bu güçle askeriyede de epey ilerlersin." dedi.
"Ay evet." dedim.
Masaya oturduğumda Oflaz, "Ben bir şeyler alıp geliyorum." dedi.
"Tamam, bekliyorum." dedim.
Oflaz, pastanenin tezgahına giderken pastaneye giren Gökbay'a gözüm ilişti.
O da beni görünce yanıma geldi ve "Selam." dedi.
"Bu sefer sağlığım yerinde, gelmene gerek yoktu." dedim.
"Sen de beni iyice şifacı belledin."
"Her yaralandığımda gelen sen değil misin?" diye sordum.
Gülümseyerek "Sadece tesadüf." dediğinde "Oturmaz mısın?" diye sordum.
Saatine baktı ve "Biraz oturabilirim. Yalnız mısın?" diye sordu.
Gökbay sandalyeye otururken "Yok, Oflaz yiyecek bir şeyler alıyor. Onu bekliyorum." dedim.
"İkinizin bir ilişkisi mi var? Yakın görünüyorsunuz." dediğinde güldüm.
"Bu da nereden çıktı?"
"Sizi ne zaman görsem birliktesiniz ve samimisiniz. Öyle sandım." diyen Gökbay'a "Oflaz benim küçüklükten beri yakın arkadaşım. Aramızda o türden bir ilişki yok." dedim.
"Daha çok şifacı erkeklerden hoşlanıyorsan buradayım." diyen Gökbay ile kahkaha attım.
"Sağ ol kalsın."
"Kendin kaybedersin." derken kendi de gülüyordu.
Merakla "Senin elementin neydi?" diye sordum.
"Seninki kadar havalı olmasa da ateş."
"İyiymiş." dedim.
Oflaz elinde tepsi ile geldiğinde Gökbay'a "Hoş geldin." dedi.
"Hoş buldum." diyen Gökbay, "Madem yaralanan biri yok, gitsem iyi olacak." dedi.
"Daha yeni oturmuştun." dedim.
"Bir kızla randevum var." diyerek göz kırpan Gökbay'a "Çapkın bir kişiliğin var, değil mi?" diye sordu.
"Niye ilgini mi çektim?"
Oflaz, "Daha ilgi çekici olan ne biliyor musun?" diye sordu.
"Dövülme ihtimalim var gibi hissettim. Ben kahve alıp kaçayım." diyen Gökbay ile güldüm.
"Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Gökbay gittiğinde "Çatlak biri." dedim.
"Öyle." dedi Oflaz.
Aldıklarına gömülürken Oflaz ona bakarak "Gerçekten çatlak." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantastikHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...