Ne olduğunu anlamazken kaşlarımı çatarak bizimkilere baktım.
"Bir şey oldu." diyen Dilay ile hepimiz koşarak dışarı çıktık.
Savaş alanında çıkan dumanları ve öksüren insanları gördüğümde korkuyla "Ne oldu?" diye sordum.
Askerlerden biri, "Bir manyak deprem bombası attı." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Kim yaptı onu?" diye sordu Yalçın.
Asker bir adamı işaret ettiğinde Gökbay, "Tüm aile bireylerim ile de tanışmış oldunuz." dedi.
"Baban mı?" diye sordum.
"Maalesef. Lütfen bunu ben halledeyim." diyen Gökbay'a "Tabii." dedim.
Gökbay adama doğru yaklaşırken "Sen kafayı mı sıyırdım?" diye bağırdı.
"Asıl sen mi kafayı sıyırdın? Bunlar anneni öldürdü!"
Gökbay sinirle güldü.
"Çünkü annem ölmeyi hak etti! Öldürdüğü onca masumun cezasını çekti!"
Dilay, "Ben dayanamıyorum." diyerek Gökbaylara doğru yürürken deprem bombasında yaralanan ve ölen insanlara baktım.
Elli kişiden fazla insan vardı.
Gökbay'ın babasının cezası idam olacaktı.
Adam, "Annen bunları bizim için yapıyordu!" derken Dilay, Gökbay'ın elini tuttu ve onun önüne geçti.
Gökbay şaşkınlıkla Dilay'a bakarken Dilay belinden bir bıçak çıkardı.
Onu nereden çıkardığını anlamazken Dilay bıçağı adama doğrulttu ve "Ben konuşmayı sevmem. Şimdi Gökbay'dan bu yaşına kadar yaptıklarından dolayı özür diliyorsun. Ben de senin derini yüzüyorum." dedi.
Adam, "Gökbay bu kız da kim?" diye sorduğunda Gökbay tökezledi.
"Dilay mı? O benim şeyim."
"Gökbay'ın sevgilisiyim. Sizin aksinize ben tercih sonucu yanındayım. Şimdi dediklerimi ikiletme ve özür dile."
Adam, Dilay'dan korkarken Gökbay'a "Her ne yaptıysam özür dilerim." dedi.
Dilay, "İçten özür dile lan." diyerek bıçağı adama yaklaştırdığında adam korkmuştu.
"Gökbay iyi bir baba olamadığım için özür dilerim."
Dilay yine beğenmezken Gökbay, "Dilay bu kadar yeter." dedi.
Dilay yanda bekleyen askerlere "Bunu hapse tıkın." dediğinde askerler Gökbay'ın babasını alıp götürdüler.
Geriye Dilay ve Gökbay kaldığında Dilay elini elinden çekti.
Gökbay tam "Dilay." dediği anda Dilay yüzüne okkalı bir tokat attı.
"Bu bize annenin Sevilay Hanım olduğunu söylemediğin içindi!" diye bağırdı.
Gökbay yüzünü öne eğerken Dilay, "Her şey için mantıklı bir gerekçen var, değil mi?" diye sordu.
"Var."
"Eğer gerekçelerini beğenmezsem seni öldürürüm." diyen Dilay ile Gökbay, "Öldürürsün." dedi.
"İntihar etmenin hesabını da soracağım." diyen Dilay'ın tokat atacağını sanmıştık. Gökbay da öyle yapacağını sanmış olmalı ki gözlerini gelecek tokat için yummuştu.
Dilay gözlerini kapatıp Gökbay ile dudaklarını birleştirdiğinde şok içerisinde ağzım açık kaldı.
Yalçın, "Dilay'ın ablası o daha çok küçükken kendini asmıştı. Bundan dolayı intihar hassas noktası denilebilir." diye açıklama yaptığında üzülmüştüm.
"Bunu bilmiyordum."
Dilay ile Gökbay ayrıldığında Dilay, "Eğer beni pişman edersen seni öldürürüm." dedi.
"İstediğin an öldürebilirsin." diyen Gökbay ile Dilay güldü.
Telefonum çalmaya başlayınca arayana baktım. Babamdı.
Telefonu açtım.
"Efendim baba."
"Sana inanıyordum ve güvenimi yarı yolda bırakmadın. Aferin benim aslan kızım."
Gülümseyerek, "Teşekkür ederim baba." dedim.
"Yaralandınız mı? Nasılsınız?" diye soran babama "Kayıplarımız var." dedim.
"Oflaz da dayanamamış diye duydum." diyen babama "Doğru duymuşsun." dedim.
"Annen nasıl? Aradım ama ulaşamadım." dediğinde kaşlarımı çattım.
Annemi savaş bittiğinde hiç görmemiştim.
"Bilmiyorum ki. Ben de hiç görmedim." dedim.
Eğer savaşta bir şey olsaydı anonstan duyardım. Sonradan atılan bomba aklıma geldiğinde korkuyla bombanın atıldığı alana koştum.
Tahminimce beş düzine insanın cesedinin olduğu alana girdiğimde korkuyla annemi aradım.
"Anne?" diye bağırdığımda Yalçınlar da annemi aramaya başlamıştı.
Yüzüstü olan bir cesedin kıyafetleri annemin kıyafetleri ile aynıydı.
Korkuyla kadının omzunu tuttum ve sırtüstü döndürdüm.
"Anne!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantasyHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...