Yurda doğru yürürken Yalçın ile hiç konuşmuyorduk. Galiba o da benim gibi olanları düşünüyordu.
"Alçin."
Yalçın'a döndüm.
"Efendim."
"Bir terslik var." dediğinde kaşlarımı çattım.
"Niye böyle düşündün şimdi?"
"Biz buluştuğumuzda batı tarafında hurda bir araba vardı. İlk buluşmamızda da vardı. Şimdi ise hareket ettirilmiş. Daha kuzeyde."
İçimden gelen hisler arabaya bakmak için beni dürtse de bunun yanlış olduğunu biliyordum.
Sanki burnumu kaşıyormuş gibi yaparak ağzımı kapattım ve "Biri bizi mi izliyor dersin?" diye fısıldadım.
Eğer biri bizi izliyorsa bu büyük ihtimalle askeri birlikten biridir. Askeri birlikte ise eğitimin ilk senesinde dudak okuma gibi eğitimler veriliyordu.
Yalçın da ağzını kapattıktan sonra "Yoksa niye çalışmayan bir araba yerinden biraz oynatılsın? Kesinlikle bizi izliyorlar." diye fısıldadı.
"Ne yapacağız?"
"Yüzünü endişeli, korkmuş bir ifadeye bürüyebilir misin?"
"Şu an zaten hem endişeli hem de korkuyorum."
"Mükemmel." diyerek bana yaklaştığında çevreye bakınmamak için kendimi zor tutuyordum.
Yalçın arkama geçtikten sonra kulağıma "Eğer bizim aramız iyi olarak görürlerse senin de başın derde girer. Bu yüzden bana ayak uydur." diye fısıldadı.
Yalçın belimden tuttuktan sonra "Sana iyi davrandım o kadar, halen daha gitmek için plan kuruyorsun!" diye bağırdı.
Ne yaptığını anlamıştım. Dediği gibi ona ayak uydurdum.
"Bu yanına mı kalacak sanıyorsun? Oflazlar her türlü beni bulup kurtacaklar!"
"Oflaz'ın gücü bana yetmez, biliyorsun. Hem eğer dediklerimi yaparsan kendin de gidebilirsin."
"Yapmayacağımı biliyorsun barbar herif!" diye bağırdım.
Yalçın ağzını, omzuma kapatarak gizlerken "Barbar diye çok içten söyledin. İlkel bir adamım ben." diye fısıldadı.
Bu dediğine içimden gülmek gelse de korkmuş yüzümü bozmadım.
"Yürü Alçin!"
"Yürümeyeceğim!"
Yalçın, "İlla zorla mı seni yürütmemi istiyorsun?" derken dört bir yanımızdan askerler bize doğru gelmeye başladı.
"Seni kaçırmak istediğim için seni tehdit ederek buraya getirdim. Başka bir şey bilmiyorsun." diye fısıldayan Yalçın'a askerler silahlarını doğrulttu.
Askerlere baktığımda her zamanki üniformalarının yanında maske de taktıklarını görünce endişeyle Yalçın'a baktım.
Yalçın önüne beni alırken en üst düzeydeki asker, "Kızı bırak ve teslim ol!" diye bağırdı.
Yalçın gücünü kullanmaya hazırlanırken askerlerin namluları beni buldu.
Korkuyla Yalçın'a sokulurken yine aynı asker, "Teslim olmadığın sürece seninle birlikte kız da ölür." dedi.
Yalçın belimi saran kolu sıkılaşırken beni yavaşça arkasına aldı.
"Kızı size doğru yollayıp güvenliğinden emin olursam teslim olurum."
"Tamam, kızı yolla."
Yalçın elini üzerimden çektikten sonra "Git." diye fısıldadı.
İtiraz edeceğimde ise benden önce davranıp "Ben kendi başımın çaresine bakarım." diye fısıldadı.
Buna güvenerek askerlere doğru yürüdüğümde tüm silahlar Yalçın'ı buldu.
Askerlerin yanına vardığımda Yalçın ile iletişime geçen asker bana bir maske verdi ve "Tak bunu." dedi.
Maskeyi alırken "Niye maskeye gerek duyuldu?" diye sordum.
"Soru sorma ve tak."
Onların dediğini yapıp maskeyi taktıktan sonra Yalçın'a baktım.
Askerler çevresini dört element kafesi yaparken Yalçın kaçacağına adı gibi emindi.
Yalçın hazırlanırken askerden biri zehirli koku bitkisi çıkardı.
En tehlikeli bitki olarak bilinen bu kokulu bitki, her türlü canlıyı uzun süre baygın tutmaya yeterdi.
Kafesin içine atılan kokulu bitki ile Yalçın kendisine bir kalkan oluşturdu.
Yine de kalkan oluşturmakta saniyeler ile geç kalmıştı.
Yalçın bayılmamak için kendini tutarken ayakta sendelendi.
Ona yardım etmek istiyordum.
Yanına koşmak, onu askerlerin elinden kurtarmak...
Bunu yaparsam da tüm planlarımız yerle bir olurdu.
Yalçın ile göz göze geldiğimizde kafasını "hayır" anlamında sağa sola salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantasyHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...