Tünel

2.2K 217 102
                                    

Saat tam üç olduğunda Yalçın'ı ilk gördüğüm yerdeydi. Heyecanla çevreme baktım. Yalçın daha gelmemişti.

Yalçın ile buluşacağımın farkına vardıkça aklıma gece olanlar geliyordu. Bu da utanma ve kızarmama neden oluyordu.

"Alçin."

Yalçın'ın sesini duyduğumda daldığım hayallerden gerçeğe kavuşmuştum.

"Selam." dedim gülümseyerek.

"Selam."

"Naber?" diye sordum.

"İyi, sen?" diye sorduğunda "İyi." dedim.

Sesim titreyerek çıktığında Yalçın, "İyi misin?" diye sordu.

Heyecandan çenem dahi titriyor, bundan dolayı sesim titriyor diyemezdim.

"Biraz üşüdüm. Hava aydınlık görünüyor ama esiyor." dedim.

Yalçın, üzerime baktıktan sonra "Niye sıkı giyinmiyorsun ki?" dedi ve üzerindeki ceketi çıkardı.

"Sen giy, bana verme." dememe rağmen ceketini bana uzattı.

"Hasta bir öğrenciyi eğitemem."

Gülümseyerek, "Teşekkürler." dedim ve ceketini alıp giydim.

"Burada daha fazla oyalanmaya gerek yok. Müdürümüz bizi bekliyor." dedi.

"Nereden gideceğiz?" diye sordum.

"Beni takip et."

Arkasını dönüp yürümeye başladığında peşine takıldım. Arkasından yürüdüğüm için daha rahat hissediyordum.

Aksi halde heyecanımı saklamaya çalışırken fazlasıyla pot kırabilirdim.

Yere bakarak peşinden yürürken Yalçın durdu.

Ben de onunla birlikte durduğumda bana döndü ve "Beni takip et derken arkamdan yürü dememiştim. Yanıma gelsene." dedi.

"Geleyim."

Yalçın'ın yanında yürürken "Gece Gökbay'ın odasında mı kaldın?" diye sordum.

"Evet, sana söylemedi mi?"

"Yok. Onun aklını Dilay aldı götürdü. Anca ya yavşıyor ya da Dilay'ın peşine takılıyor." dedim gülerek.

"Hala Dilay'ın peşinde kuyruk gibi dolanıyor mu o?" diye sorarken tek kaşını kaldırmıştı.

"Evet ama Dilay her seferinde onu itinayla kovuyor."

Yalçın'ın yüz ifadesi Oflaz beni kıskanırken yaptığı ifadeye çok benzer bir hal alınca güldüm.

"Dilay'ı kıskanmana gerek yok."

"Bunu da nereden çıkardın?" diye sordu.

"Oflaz da beni kıskanınca buna benzer bir yüz ifadesi takınıyor." dedim.

"Onla ben bir değişim." deyince kaşlarımı çattım.

"Niye bir değilmişsiniz?" diye sordum.

"Öyle."

Bir şey söylemek isteyip vazgeçtiği her halinden belli oluyordu. Uzatmadım.

"Öyle olsun."

Yalçın bana cevap vermeden yürürken merakla "Ne zaman zaman müdürünüzün yanına varacağız?" diye sordum.

"Birazdan bir kestirmeye gireceğiz. Yirmi dakikaya yanına varırız." dediğinde merakla "Kestirme mi? Ne bir yerleşme alanı ne de bir canlı var. Kestirme nasıl olacak?" diye sordum.

"Biraz sabret."

"Peki." diye mırıldandım.

Biraz daha yürüdüğümüzde bir bağ evine gelmiştik.

Yalçın bağ evinin bitişiğindeki yeraltına açılan kapının yanında yere eğildi.

Cebinden çıkardığı bir anahtar ile kapıyı açtı ve çevreye bakındı.

"İçeriye gir."

Dediğini yaparak yeraltındaki depoya girdim. Gözüm karanlığa alışmadığı için çevreyi inceleyemiyordum.

Yalçın da arkamdan depoya girdi ve kapıyı kapattı.

Kapıyı içeriden kilitledikten sonra içerisi daha da karanlık olmuştu.

"Yalçın." diye fısıldadım.

"Bir saniye."

Yalçın'ın ayağının altından başlayarak çevreye yayılan buzlsra baktım.

Tüm yer, duvarlar, tavan buzlanıyordu. Şaşkınlıkla çevreye baktım.

Buz, sonu görülmeyen bir tünelin dört bir yanını kapladı.

Buz ayna gibiydi. Çevre de böylece aydınlanmıştı.

Ayağımın altı da buz oldu diye dengemi sağlayamazkrn Yalçın'ın koluna tutundumö

"Yeri de buzlaman şart mıydı?" diye sordum

"Birisi bu geçidi bulsa dahi doğru yolu birden çok gidiş yolu var diye bulamaz. Benim uyguladığım güç doğru gidişatı gösteriyor. Kaybolmamak için bunu yapmalıyım."

"Ama ben ayakta bile duramıyorum." dedim.

Yalçın kolunu tutan elimi tuttu ve "Ben sana yardım edeceğim." dedi.

"Teşekkürler." derken yine heyecanlanmaya başlamıştım.

Güneş Parlarken Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin