Saklı

2.2K 221 22
                                    

Yürümeye devam ederken "Volkan gücüne sahip biri de mi yere güç uygulayıp bu tünelden geçiyor? Ya da güneş gücüne sahip biri. Sanki öyle yaparlarsa yanarlar." dedim.

"Bu gecidi sadece buz gücü olanlar kullanıyor. Sonuçta önemli olan güvenlik."

"Anladım." diye mırıldandım.

Karşımıza bir duvar çıktığında yürümeye devam edecek bir yerimiz kalmamıştı.

"Şimdi nereye?" diye sordum.

Cebinden yeraltına girdiğimiz kapıyı açan anahtardan farklı bir anahtar çıkardı ve "Aşağı indiğimiz gibi geri yukarı çıkacağız." dedi.

Üstümüzü işaret ettiğinde yukarı baktım. Bir kapı daha vardı.

Yalçın elini elimden çektikten sonra elim boşta kalmıştı. Elimi tutmasına alışmıştım.

Kapıya doğru buzdan bir merdiven oluşturdu ve merdiveni çıkış anahtarı yerine taktı.

Anahtarı çevirdiğinde kapının diğer tarafından kapıya vurma sesi geldi.

Endişeyle Yalçın'a baktım.

Kapının diğer tarafında kim vardı?

Yalçın da kapıyı melodili olarak tıklattırdı. Birkaç saniye sonra kapı diğer taraftan açıldı.

Bize bakan adama baktım. Müdür bu muydu? Otuzlu yaşlarında gibi görünüyordu. Müdür bu kadar genç olamazdı.

Yalçın yukarı çıktıktan sonra "Alçin gel hadi." dedi.

Elini bana uzatan Yalçın'dan yardım alarak yukarı çıktığımda kapıyı açan adam kapıyı geri kapatıp kilitledi.

Bize döndü.

"Bahsettiğin kız, değil mi?"

"Evet, o."

Kapıyı açan adam, "Müdür buluşma alanında sizi bekliyor." dedikten sonra bana baktı ve "Seninle tanıştığımız sevindim. Umarım kısa bir zaman içerisinde bizimle yaşamaya başlayabilirsin." dedi.

"Umarım, öyle olur. Burada eğitim almak için hevesleniyorum." dedim.

Yalçın, "Müdürü bekletmeyelim." diyerek  yürümeye başladı.

Onun peşinden yürürken çevreye bakıyordum.

"Şu an neredeyiz?" diye sordum.

Bir yerleşim alanına gelmiştik ama geldiğimiz taraflarda yaşam alanı olduğunu ilk kez görüp duyuyordum.

"Saklı kente hoş geldin."

Şaşkınlıkla, "Nasıl?" diye sordum.

"Saklı Akademide çalışan ve öğrenim görenler nerede yaşadığını sanıyordun?"

"Bilmem, onlar da bizim aramızda gizlice yaşıyor sanıyordum." dedim.

"Çok dikkat çekerdi. Bundan dolayı savaş sonrası bir kent inşa ettiler. Az önce konuştuğumuz adam da sınır güvenliği idi."

Dediği mantıklı gelmişti lakin kafama oturmayan bir kısım vardı. Burası nasıl saklı kalabiliyordu?

"Uydulardan sizin yerinizi bulup niye saldırmıyorlar? Hatta uydulara bile gerek yok, burayı saklamak imkansız."

Yalçın tebessüm ederek, "Bunun cevabını sen de biliyorsun. Biraz düşün." dedi.

Kaşlarımı çattım.

Düşünmeye başlamıştım.

Bu kentin benim bildiğim bir yöntemle saklıyordu ama hangi yöntem? Yöntem değil de başka bir bilgi miydi acaba?

Merakım artmıştı.

Yalçın'a baktım.

Söylemeye niyeti yoktu, benim bulmamı bekliyordu.

Düşün Alçin, düşün.

Aklıma gelen bilgi ile "Adsız bölge!" dedim.

Adsız bölge yetkililerin dahi giremediği gizemli toplara verilen isimdi.

Toplamda beş tane olan topraklara ne zaman biri girmeye çalışsa nedeni bilinmeyen bir enerji ona elektrik çarpmasına sebep oluyordu.

"O elektrikleri siz mi veriyordunuz?" diye sordum.

"Tabii ki biz veriyorduk."

"Adsız bölgelerin sırtı buysa ilk savaş çıkıp ara elementtekiler buraya kaçtığında diğerleri olayı anlamadı? Sonuçta o zaman ne buranın gizli bir yanı ne de adsız bölge vardı." dedim.

"O zamanlar burası ıssız bölgelerdi ve keşifler bitmemişti. Bu bölgenin keşfi de ara element sahiplerine aitti. Onlar da savaş çıkınca keşif için kendilerine ait olan bölgelerden beşini sığınak olarak ayarlanmışlar."

"Uydularda buranın görünmesini nasıl engelliyordunuz? Sonuçta küçük de olsa işlek bir yerleşme. Belli olurdu." dedim

"Orası da bize kalsın." diyerek sohbetimize dahil olan adama baktım.

Galiba müdür bu adamdı.

Güneş Parlarken Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin