Aralarında sıkıştığımız dört askere baktım.
Şimdi işimiz sıkıntılıydı.
Dilay, "Gelenleri durdurabilirim ama destek çağırabilirler." diye fısıldadığında "Hapishane kısmında telefon tarzı aletler de çekmiyor diye biliyorum." dedim sessizce.
Dilay bu dediğim ile "Doğru. Onları demirlikler bölümüne sokmalıyız." dediğinde onu kafamla onayladım.
Sonradan gelen askerlerden biri "Size bir soru sorduk." deyince Dilay, "Biz de cevap vermedik." dedi.
"Bakalım sizi yakalayınca da ukelalık yapabilecek misiniz?"
"Yakalayın öyleyse." dedim ve demirliklere doğru koştuk.
Kapıdaki askerler bizi yakalamak için hazırda beklerken Dilay ile göz ucuyla bakıştık.
Ne yapacağımızı anlamıştık.
İkimiz de kapıya yaklaştığımızda yere neredeyse yüz seksen derece yatıp kaydık.
Demirliklerden içeri girdiğimizde diğer iki asker de peşimizden içeri girmişti.
"Yettik!" diye seslenen Oflaz ile rahatlamıştım.
Oflaz ve Gökbay içeri girip kapıyı kapattıkltan sonra vakit kaybetmeden iki asker ile kavgaya giriştiler.
Bana kalan askere baktım ve "Selam." dedim.
Adam bana doğru bir yumruk savurunca kenara kaydım ve "Bak böyle ayıp oluyor. Oturup konuşalım. Öyle anlaşalım." dedim.
Adam tekrardan bana saldırmak için hamle yaptığında yere eğildim ve adamın dizinin çevresini kolumla sardım ve kendime doğru çektim.
Adamın dengesi bozulurken tek ayak üzerinde sekmeye başladı.
Diğer bacağına da tek atmaya hazırlanırken adam yere değen tek bacağını bana yüklenerek kaldırdı ve yüzüme yandan tekme attı.
Yere savrulurken adam da yere düşmüştü.
Burnumdan kan aktığını hissedince elim burnuma gitti.
Akan kanı elimle silerken adam geri ayağa kalkmıştı.
Bana doğru gelirken ayağa kalktım ve ellerimi yumruk yaptım.
Adam bana vurmak için öne atıldığı esnada kendi dövüştüğü adamı öldüren Dilay onun arkasından yaklaştı ve hiç tereddüt etmeden boynunu kırdı.
Adam yere yığılırken Dilay'a teşekkür ettim. Dilay ise sadece kafası ile teşekkürümü almak ile yetindi.
Oflaz'a baktığımda dövüştüğü adamın kafasına darbe alarak öldürdüğünü gördüm.
Gökbay da kendi adamını hallederken Oflaz yanıma geldi ve "İyi misin?" diye sordu.
"İyiyim."
Oflaz cebinden bir peçete çıkardıktan sonra bana uzattı ve "Kanayan burnuna tut." dedi.
"Sağ ol."
Peçeteyi alıp burnuma tuttuğumda acıyan canım umurumda bile değildi. Tek isteğim Yalçın'ı kurtarmaktı.
Dilay, "Yalçın!" diye seslendiğinde kuzeybatı tarafından Yalçın'ın sesi duyuldu.
"Dilay!"
Dilay koşarak Yalçın'ın sesinin geldiği yöne giderken biz de arkasından Yalçın'ın yanına gittik.
Demirlikler arasında olmasına rağmen Dilay'a sarılan Yalçın'ı görmek mutlu etmişti.
Dilay, Yalçın'dan ayrıldıktan sonra onun koluna vurdu ve "Beni korkuttun geri zekalı!" diye kızdı.
"Bir daha düşmanlarımız beni yakaladığında senin korktuğunu söyleyerek beni bırakmalarını sağlarım."
Yalçın dalga geçiyor diye Dilay kaşlarını çatıp homurdandı.
Yalçın onun bu haline gülerken beni görünce durdu ve "Selam." dedi.
"Senin için çok endişelendim." diyerek ona sarıldığımda Yalçın'ın kalp atışlarını işitebiliyordum.
Birkaç saniye sonra Yalçın da kollarını benim belime doladı.
"İyi olmana sevindim." diye fısıldadığında "Ben de senin iyi olduğunu gördüğüm için mutluyum." dedim.
Ondan birkaç adım uzaklaştığımda Gökbay, "Galiba sarılma sırası bende." dedi.
"Lan sana ne oluyor?" diye soran Yalçın ile Gökbay, "Alçin'e de ne oldu? Hadi Dilay senin çocukluk arkadaşın. Alçin sadece birkaç gün tanıdığın biri." dedi.
Dilay, "Bence bunu tartışmak yerine Yalçın'ı buradan kaçırmak için işe koyulmalıyız. Yoksa hepimiz yakalanacağız." dedi.
"Çok zekice." diye mırıldandı Gökbay.
Oflaz, "Galiba bir sorunumuz var." dediğinde Yalçın, "Kesinlikle bir sorunumuz var." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantasyHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...