"Dilay'a haber verdim. Yarın buluşabileceğiz." dedi.
"İyi bari." dedim.
"Ders programın nasıl? Okusana." dedi.
"Okuyayım." dedim ve ders programına girdim.
"Haftanın ilk günü saat sabah dokuzda dersim başlıyor. Genel kültür, anatomi ve felsefe dersim var. Sonra öğle arası giriyor. Öğle arasından sonra element tarihi ve yabancı dil var." dedim.
"Saat kaçta bitiyor?" diye sordu.
"Saat öğlen dörtte bitiyor."
"Diğer günlerin saat kaçta başlayıp bitiyor?"
"Haftanın dördüncü günü hariç her gün bu saatlerde dersim var. Haftanın dördüncü günü ise dokuzda başlayan ders akşam saat altıda bitecek."
"Uygulamalı element ve beynini yoracak dersleriniz ne zaman?"
"Haftanın ikinci, dördüncü ve altıncı günleri uygulamalı element dersi var. Haftanın üçüncü günü ise zihnimizi element kullanırken nasıl yöneteceğimizi anlatan bir ders ile matematik bilimleri var. O gün zihinsel olarak yorulurum." dedim.
"O zaman haftanın birinci, beşinci, yedinci ve sekizinci gün antrenmanlarımız ağır olacak. Özellikle yedinci ve sekizinci gün tatil olduğunu için tüm gün boyunca dinlenmeli bir program hazırlayacağız." dediğinde merakla ona baktım.
"Okul zamanı da mı antrenman yapacağız?"
"Tabii ki yapacağız. Gücünü kullanmak istemiyor musun?" diye sordu.
"Çok istiyorum. Hem de her şeyden çok."
"O zaman sana güzel bir çalışma programı ayarlayayım. Bu hafta çalışmalara başlarız."
Heyecanla "Olur." dedim.
"Daha önce antrenmanlarını birçok kez izledim. O antrenmanlardan biraz daha zorlayacağım seni."
"Tabii, gözlemcim sensin. Sen ne dersen o olur." dedim.
Gücümü kullanmak ve asker olmak en büyük hayalimdi. Bunun için gereken antrenmanları ve fedakarlıkları yapmaya hazırdım.
"Harika! Haftanın ilk günü altı buçukta uyanıp yedide çalışmaya başlarız. Saydığım diğer günler de aynı şekilde. Kahvaltı saatleriniz ne zaman?"
Atılan ders programından sonra atılan diğer programa girdim. Yemek programıydı.
"Saat sekizde kahvaltı hizmeti başlıyor. Dokuz buçukta bitiyor."
"Beş saat ısındıktan sonra kahvaltını yaparsın. Sonra yarım saatte hazırlanıp dersine gidersin."
Kendimi daha da zorlamak istiyordum.
"Yeterli olacak mı? Daha fazla çalışsam daha iyi olmaz mı?" diye sordum merakla.
"Her gün çalışacağız. Hem yorgun olmadığın gün derslerinden sonra da çalışırız. Akşam yemeğiniz ne zaman?"
"Saat akşam yedi ile sekiz buçuk arası." diye yanıt verdim.
"Akşamları da bir saat çalışabiliriz."
Şansımı zorlamam gerekiyordu. "Saat beş buçukta kalksak ve altıda antrenmana başlasak olur mu? Daha fazla çalışmış oluruz." dedim.
Yalçın tereddütte kalmıştı.
"Emin misin? Hem okul hem antrenman derken çok zorlanırsın. Kısa ama etkili bir antrenman düşünüyorum."
"Eminim. Yapalım gitsin. Hem faydasından çok zararını görürsek senin dediğini yaparız." dedim.
"Sen öyle istiyorsan öyle olsun. O zaman antrenmanda fenalaşma diye sabah bir şeyler atıştırırız."
"Peki." dedim.
"Bir de ben şimdi kararlı kararlı konuşuyorum. Eğer caymaya çalışırsam beni zorla. Zorlandığımda daha verimli çalışıyorum." dedim.
Gülerek "Biliyorum ve zorlarım." dedi.
"Teşekkürler."
Yalçın'ın telefonuna bildirim gelince "Bir saniye." dedi ve telefonuna baktı.
"Dilay yarın saat üçte buluşma ayarlamış. Müdürle konuşacağız." dedi.
"Süper bir haber bu." dedim.
"Öyle."
"Ee sen kendini nasıl hissediyorsun?" diye soran Yalçın'a "İyiyim." dedim.
"Buna sevindim."
"Neden benim element temsilcisi olduğumu düşündün?" diye sordum.
"Mesela şu an iyi olman dahi tuhaf. Normalde gücünü tutarsız kullanan biri günlerce yataktan kalkamaz. Sen ise iyi olduğunu söylüyorsun."
"Evet, biraz tuhafmış." diye karşılık verdim.
"Sonuç olarak sağlıklısın. Bu element temsilciliği konusu da seni korkutmasın. Eğer temsilci gerçekten sen isen bunun iyi yönleri olur."
Tam "Bu yönleri ne?" diye sormuştum ki kapım tıktıklandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantasyHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...