Bizimkilerin sesi duyulurken Dilay ile bakıştık. Bir şeyler olmuştu.
"Meva burası sizde." diyen Dilay ile aynı anda Sevilay Hanım'ı umursamadan koşmaya başladık.
Dışarı çıktığımızda Yalçın'ın hem kendisini hem de Oflaz'ı kalkan içine aldığını gördük.
Çevrelerini saran askerleri gördüğümde Dilay'a "Ne yapacağız?" diye sordum.
"Hiçbir fikrim yok."
Yalçın'a baktım.
"Kaçabilme şansınız var mı?" diye ağzımı oynattığımda Oflaz ne demek istediğimi anlamıştı.
Oflaz olumsuz anlamda kafasını sağa sola sallayınca Dilay'a "Ben bir kez daha idam konusu açılsın istemiyorum." dedi.
"Öyleyse dalıyor muyuz?"
"Ne kaybederiz? Her türlü savaş başlamayacak mı?" diye sordum.
"Başlayacak. Biraz erkene alsak sorun olmaz."
Yalçın ne yapacağımızı anladığında hazırlanmaya başlamıştı.
Derin bir nefes aldım.
İçimde bir korku vardı. Sevdiklerimi kaybedeceğim bir savaşa girmeye hazır mıydım?
Galiba sadece savaşa girmeye hazırdım.
Yumruklarımı sıkarken Dilay, "Doğu tarafındakiler bende." dedi.
"Tamamdır." dediğimde Dilay ıslık çaldı.
Askerler bize döndüğünde Dilay elinde oluşturduğu lav topunu onlara fırlattı.
Askerler kalkan oluştururken dirseğimi büküp onlara ışın kılıçlarını fırlattım.
Yalçın oluşturduğu kalkanı açarken askerlere arkalarından saldırdı.
Korkuyu en derinlerimde hissederken bana zehirli sarmaşık fırlatan askeri fark ettim.
Kolumu önüme siper edip kalkan oluştururken diğer elimle tam gözlerine gelecek şekilde güneş ışığı saçtım.
Askerler etraflarını ışıktan dolayı göremezken Dilay ve Yalçın hızla işlerini halletti.
"Kaçıp Saklı kente gitmeliyiz. Kişi sayısı olarak çok azız." dedim.
Dilay, "Siz gidin hemen. Ben de Meva ve Efkan'a alıp geleceğim." dedi ve içeri doğru koşmaya başladı.
Çevredeki insanlar askerleri ararken Yalçın, "Hadi!" dedi.
Koşarak uzaklaşırken arkamızda bir gürültü koptu. Ne olduğunu anlamak için arkamı döndüğümde Sevilay Hanım'ın şifahaneden çıktığını gördüm.
"Alçin sana bir şans vermiştim!" diye bağıran Sevilay Hanım'a "Yüzlerce masumu öldüren sana mı güvenecektim?" diye bağırdım.
Bilerek yüzlerce insanı öldürdüğüne değinmiştim. Çevredeki insanlar duysun istiyordum.
"Alçin kapa çeneni!" diye bağıran Sevilay Hanım'ı takmadan halka döndüm.
"Yanlış duymadınız yüzlerce insanı öldürdü! Sihirli ormandaki ölümlerin sebebi tamamen vahşi hayvanlar mı sanıyorsunuz? Herkese güler yüzünü gösteren bu kadın benim gibi başka güçler bulan gençleri sırf kendisinden daha güçlü diye öldürtüyor! Kim bilir hanginizin çocuğu öldürüldü? Beni de sırf gücümü sizin önünüzde kullandım diye öldüremedi!"
Çevredeki şer fısıldayarak konuşmaya başlarken Oflaz, "Alçin dikkat et!" diye bağırdı.
Önüme döndüğümde bana doğru gelen ateş topunu gördüğümde kalkan oluşturacak vakit bulamadım.
Oflaz önüme geçip ağaç dallarından oluşturduğu kalkanla ateş topunu durdurmaya çalıştı.
Sevilay Hanım'ın gücü, Oflaz'a göre çok fazlaydı. Bu yüzden Oflaz'ın oluşturduğu kalkan Sevilay Hanım'ın ateş topunu tutmaya yetmedi.
Oflaz göğsünden vurulup üzerime doğru düşünce korkuyla "Oflaz!" dedim.
Yalçın hızla Sevilay Hanım'a sarılırken acıyla kıvranan Oflaz'a endişeyle "Yürüyebilecek misin?" diye sordum.
Oflaz başını "evet" anlamında sallarken Yalçın, Sevilay Hanım'ın çevresini buz ile ördü.
Sevilay Hanım buzdan kurtulmaya çalışırken Dilaylar şifahaneden çıkmıştı.
Oflaz'ın yaralandığını gördükleri için korkarken Yalçın, Oflaz'a destek olmaya başladı.
"Askerler gelmeden gitmeliyiz." diyen Yalçın ile Dilay da Oflaz'a destek olmaya çalıştı.
Birlikte olabildiğince hızlı tünellere giderken iki saniyede bir arkamızdan biri geliyor mu diye kontrol ediyordum.
Sevilay Hanım buzdan kurtulmayı en sonunda başarınca iki elimin arasında büyük bir güneş topu oluşturdum ve ona doğru attım.
Güneş topu çevreyi sapsarı yaparken Sevilay Hanım'ın bizi görüp peşimizden gelme ihtimali yok olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantasyHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...