İnanacağım

1.6K 192 115
                                    

Oflaz'ın gözlerininin kapanması beni korkuturken nabzını kontrol eden alete baktım.

Kalbi atıyordu, sadece bilincini daha fazla açık tutamamıştı.

"İntikamını alacağım. Sen sadece dayan."

Odadan çıktığımda herkes bana merakla bakıyordu.

Meva, "Oflaz'ın durumu nasıldı?" diye sordu.

"Kötü gözüküyor." derken canım Oflaz'ın ki kadar olmasa da yanıyordu.

Dilay sinirle yere tekme attı.

"Hepsi Gökbay'a güvendiğimiz için oldu!" diyen Dilay ile Efkan, "Ben Gökbay'a hala güveniyorum." dedi.

"Adam, Sevilay Hanım'ın yüzünden intihar edip kurtulmak istedi. Kötü birisi olduğunu sanmıyorum." dedi Yalçın.

Dilay, "Yine de annesinin Sevilay Hanım olduğunu bizden sakladı. Eğer söylemiş olsaydı Oflaz'ın durumu iyi olurdu." diye diretti.

Gökbay ondan bunu sakladığı için ihanete uğramış hissediyordu. Bu tavırlarından belliydi. Kendine yediremiyordu.

Karam Abi, "İnsan ailesini seçemez gençler. Ne yaşadığını ve neler yaptığını bilmeden Gökbay denilen arkadaşınıza yüklenmeyin." dedi.

"Onun arkadaşlığına ederim. İnanmıştım." diyerek sinirle gitmek isteyen Dilay'ı gelen askerler durdu.

Endişeyle gelen askerler, Uysal Bey'e "Efendim sınır güvenliğinden haber geldi. Büyük bir ordu Saklı kente yaklaşıyormuş ve verilen elektrikler bir işe yaramıyormuş." dediklerinde ağlamam durdu.

Uysal Bey, "Buraya gelmeleri ne kadar sürer?" diye sordu.

"Yaklaşık bir saat efendim."

Uysal Bey, "Hemen savaş pozisyonuna geçin. Savaşabilecek gücü olan herkesi meydana toplayın. Geriye kalan çocukları ve savaşamayacak durumda olanları sığınaklar götürün." dedi.

Yalçın, "Mevalar da sığınaklara gitsin." dediğinde Meva, "Ben sizinle kalıp savaşmak istiyorum." dedi.

"Ben de burada kalacağım. Bir yardımımız dokunabilir." dedi Efkan.

"Kendinize dikkat edeceksiniz, söz mü?" diye sordum.

Efkan, "Söz." deyince Uysal Bey, askerlere "Ne bekliyorsunuz? Acele edin." dedi.

Askerler onu onaylayıp giderken bir başka asker geldi.

"Komutanım diğer Saklı kentlerden haber geldi. Onların da sınırlarına ordu yaklaşıyormuş. Herkese aynı anda saldırı düzenlenecek gibi görünüyor."

Uysal Bey, "Diğer Saklı kent başkanları ile görüşmek istiyorum." diyerek gidince korkuyla yutkundum.

Karam Abi, "Şifahanelerdeki hastaları da sevk etmemiz lazım. Ben de kaçıyorum." diyerek gittiğinde ne yapacağımızı düşünüyordum.

Dilay, "Saklı kentlerin yerini nasıl öğrendiler? Kesinlikle Gökbay köstebeğin tekiydi!" dedi sinirle.

"Saklı kentlerin yerini Gökbay da bilmiyordu." dedi Yalçın.

"Bir şekilde öğrenmiştir." dedi Dilay.

"Telefonumu kaybettiğim gün Gökbay benim odamdaydı." dediğimde Yalçın, "Hemen telefonunu bana ver." dedi.

Telefonumu çıkarıp Yalçın'a verirken "Telefonumun spor çantamda olduğuna emindim. Spor çantamda banyodaydı ve ben banyodan çantamı almadan önce banyoyu Gökbay kullanmıştı." dedim.

Meva, "Umarım bu yanlış bir teoridir."  derken Yalçın, "Telefona takip cihazı koymuşlar." dedi.

"O yavşağa güvenmek hataydı!" diyen Dilay ile ne diyeceğimi bilmiyordum.

Babam, "Bu ülkedeki Saklı kentin yerini öğrenince geriye kalan dört Saklı kentin yerini tahmin etmeleri zor olmamıştır." dedi.

"Ben gücümü kullanabiliyorum ama bir element temsilcisi düzeyinde değilim. Daha o parlak güce ulaşamadım." dedim endişeyle.

Babam, "O güç hiçbir zaman bir anda gelmedi. Sen savaşırken ortaya çıkacak." dediğinde derin bir nefes alıp verdim.

"İki element temsilcisinin burada. Sizin sayenizde savaşı hızlıca kazanmaz mıyız?" diye sordu Efkan.

Babam, "Diğer dört Saklı kentten en güçsüz olana gidip yardım etmem daha doğru olur." dedi.

Annem, "Geç olmadan gidip arkadan orduya saldırırsın." dediğinde babam, "Doğru diyorsun." dedi.

"Kendine de kızımıza da iyi bak. Döndüğümde sizi sapasağlam görmek istiyorum." diye annemle konuşan babamla tebessüm ettim.

"Söz veriyorum. Bize bir şey olmayacak."

Babam, bize döndü ve "Ben gidip diğer kentlere yardım edeyim." dedi.

"Görüşürüz baba."

"Görüşürüz güneşim. Kendine inan."

"İnanacağım."

Güneş Parlarken Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin