Mağdur

4.2K 360 167
                                    

Okul binasından çıktığımda yüzüm gülüyordu. Kitapçığımı görevli hocaya ilk verenlerden biriydi.

Sınav on üzerinden değerlendiriliyordu ve ben dokuz üzeri alacağıma inanıyorum.

Şimdi Sevilay Hanım'ın yanına gitmem lazım. Bu güneş gücü hakkında yardımı lazım.

Okul bahçesinden çıktığımda yanıma gelen askerlere baktım. Acaba Sevilay Hanım mı göndermişti?

"Alçin."

"Evet, benim."

Ellerindeki silahları bana doğrulttuklarında korkuyla birkaç adım geriledim.

Endişeyle "Ne oluyor?" diye sordum.

"Yeni güç ürettiğini iddia edip ülkeyi tehlikeye atmaktan suçlusun."

Kaşlarımı çattım.

"Saçmalamayın o gücü bana başkası verdi. Sevilay Hanım'ın her şeyden haberi var."

Çevrede sınav yüzünden toplanan yüzlerce insanın dikkatini biz çekmiştik.

"Bize verilen emir bu. Seni tutuklamak zorundayız."

Askerlerden biri kolumu tuttuğunda "Sevilay Hanım ile görüşmek istiyorum." dedim.

"Bu mümkün değil. Hapse gidiyorsun." diyen asker ile "Haksız yere tutuklanıyorum!" dedim.

Kolumu tutan asker, "Bize verilen emir bu!" diye bağırdığında kolumu sertçe ondan çektim.

"Kendimi savunma hakkı içerisinde Sevilay Hanım'ın çağrılmasını istiyorum."

"Hapiste isterse yanına gelir." diyen asker beni tutuklayacaktı ki geriye çekildim.

"Hakkımı tam da şu an kullanmak istiyorum." dedim.

En kıdemli asker bana silahını doğrulttuğunda diğerleri de aynısını yaptı.

"Eğer dediğimizi yapmazsan seni vurmaktan çekinmeyiz."

Bu sadece bir blöftü.

Yasalara göre suçundan kesin olarak hüküm giyen bir insan harici tutuklama yapmaları gereken birine ateşli silahla müdahale edemezlerdi.

Asker, "Üçe kadar sayacağım." dediğinde teslim olmadım.

Elini tetiğe götürdüğünde doğal olarak korkmuştum. Refleks olarak kollarımda yüzümü kapattığımda vücudumdan dışarı hücum eden bir güç hissettim.

Aynı anda çevredeki insanların şok olmuş seslerini.

Kollarımı yüzümün önünden çektiğimde çevremde yarım daire şeklinde sarı bir duvar örüldüğünü gördüm.

Gücümü kullanmıştım.

Herkes kullandığım gücün ne olduğunu tartışırken gözlerim gökyüzüne kaydı.

Güneş sanki her zamankinden daha fazla parlıyordu. Yoksa bana mı öyle geliyordu?

Güneş parlarken gücümü kullanmam daha mı basitti? Belki.

Artık gücümü saklamanın da bir manası yoktu.

"Bana güneş gücünü bir başkası zorla devretti! Ne olduğuna dair fikrim yok! Eğer beni tutuklamak istiyorsanız tabii size karşı çıkarım. Burada mağdur benim!"

Askerler de şok olmuştu.

"Duvarını yıkmadan teslim ol. Bize verilen emirleri uygulamak zorundayız."

"Anca kendimi savunma hakkım doğrultusunda istediğimi yaparsanız duvarını yıkarım." dedim.

Bunu nasıl yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu.

En kıdemli asker,  "Duvara nişan alın!" diye emir verdiğinde korkuyla çevreye baktım.

Beni kurtaracak biri yok muydu?

Olayı korkuyla izleyen kalabalığın içinde sweatshirtün kapüşonunu şapkasının üzerine geçirmiş adamda gözlerim takılı kaldı.

Yalçın'dı.

O da bana baktığında bana karşı güvenirliği bitmiş gibi görünüyordu. Bitmesinde de haklı.

Askerler ateş edecekken hepsi ellerinden silahları ürpererek yere attı.

"Bir anda çok soğudu."

Minnet dolu bakışlarımı Yalçın'a attım. O ise arkasını dönüp yürümeye başladı.

Koçarcasına gelen Sevilay Hanım'ı gördüğümüzde askerler belli bir düzene girdi.

Sevilay Hanım, "Burada ne oluyor!" diye bağırdı.

"Bize gelen emirle..."

Sevilay Hanım, askerin sözünü kesti.

"Bu kızın arkasında ben varım. Siz bilmez misiniz?"

Askerler cevap vermezken Sevilay Hanım, olayı izleyen halka baktı. Herkesin gözü önünde bunlar olması canımı sıkmıştı.

"Alçin, duvarlarını indirebilir misin?"

Sevilay Hanım'ın ricasına olumsuz cevap verdim. "Nasıl yapılacağını bilmiyorum."

"Öncelikle sakinleşmek için derin bir nefes al ve avuç içlerini duvara doğrultup aşağı doğru indir."

Dediklerini birer birer yaptığımda duvarlar yavaşça aşağı inmişti.

Bu inanılmazdı.

"Hadi benimle gel, güvendesin." diyen Sevilay Hanım bile artık bana güvenilir gelmiyordu.

Güneş Parlarken Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin