Dilay'a "Burada güç kullanılmaz diye biliyordum." deyince "Binanın hapishane bölümünde kullanılamıyor. Mahkumlar binadan çıkarken ya da getirildiğinde ayaklanma çıkarıp güç kullanmasın diye tüm binada güç kullanımı kesildiği söyleniyor." dedi.
Dudak kıvırdım.
"Mantıklıymış."
İki asker köşeden döndüğü an Dilay birinin sırtına atladı ve magmadan olan halatı boynuna doladı.
Adam kendini kurtarmaya çalışırken Dilay çevrelerine kalkan oluşturdu.
Adamın bağırdığını görüyordum ama ses bize gelmiyordu.
Diğer adam yardım için kalkana dokunduğu an eli yanarak geri çekti.
Kalkana doğru güç uygulayacağını fark ettiğimde ne yapabileceğimi hızla değerlendirdim.
Değerlendirmem son bulur bulmaz eğildim ve adamın ayak bileğine sarıldım.
Adam bana güç uygulayacağını anladığımda diğer ayak bileğine çelme taktım. Tuttuğum bileğinden de çekince adam kalçasının üzerine düştü.
Ona vurmak için hazırlanırken bana doğru bir su dalgası oluşturdu. Dalga beni geri atarken sırtım Dilay'ın oluşturduğu kalkana değdi.
Acıdan bağırmamak için kendimi tutarken adamın bana bir kez daha güç uygulayacağını fark edip geriye çekildim.
Su topu kalkana çarparak beni ıskalarken adam ayağa kalkmıştı.
Daha büyük bir su topu ile bana nişan alırken Dilay işini çoktan halletmişti.
Adamın bacağına lav fırlattığında adam acıyla bağıracaktı ama Dilay ağzını kapatıp buna engel oldu.
"Alçin şurada temizlik odası var. Öldürdüğüm herifi oraya sürükle. Ben de bununla birlikte geliyorum."
Dilay'ın sözünü ikiletmeden yerde ölü olarak yatan askerin ayak bileklerinden tuttum ve temizlik odasına sürükledim.
Kısa bir süre sonra Dilay, yaralı asker ile içeri girdi ve kapıyı kilitledi.
Adamı sertçe duvara ittirdiğinde adam duvara çarpıp yere yığıldı.
Acıyla yaşam mücadelesi veren adamın bacağı yanıktan ötürü kemiği görünüyordu.
Bu görüntü iğrenç gelirken Dilay adamın yanına eğildi ve "Yalçın'ı nerede tutuyorsunuz?" diye sordu.
"Kimi?" diye sorarak mala yatan asker hayatını hatasını yapmıştı.
Dilay yanan bacağını tuttu ve sıkarken "Sözümün ikiletilmesinden nefret ederim. Şimdi ben sorumu tekrarlayayım mı yoksa sen bana söyler misin?" diye sordu.
Adam acıyla kıvranırken susmaya devam ediyordu.
"Belki de bacağınıın eriyen yerlerini magma ile doldurmalıyız. Ne dersin?"
Adam korkuyla Dilay'a baktı ve ciddi olduğunu fark edince gözü cebine kaydı.
Yalçın'ın yerini söylemek ile söylememek arasında gidip geliyordu.
Dilay, sırıtarak "Bakalım cebinde ne varmış?" dedi ve elini adamın cebine soktu.
Cebin içinden bir kart çıkarınca "Yalçın'ı bulmamıza yardım edecek bu kart. Şimdi o nerede? Açıkla." dedi.
"Binanın en kuzeyindeki hapishanede."
Dilay, "Bu kadar basitti." diyerek ayağa kalktığında adam, "Bana yardım et." dedi.
"Tamam, acına son vereyim."
Dilay adamın tam kafasına lav fırlattığında oluşan görüntüye bakamadım bile.
"Bizi yakalatmak için yalan da söylemiş olabilir. Bu yüzden dikkatle gideceğiz." dedi Dilay.
"Tamam. Bunları ne yapacağız?" diye sordum.
Dilay ölülere baktı ve "Burada kalsınlar. Ekstradan onlar ile uğraşmak zamanımızı çalar." dedi.
"Tamam."
Dilay kilitlediği kapıyı açıp dışarıyı süzdü ve "Hadi gel." dedi.
Birlikte odadan çıkınca kapıyı geri kapattık ve kuzeye doğru yürümeye başladık.
Askerin dediği gibi üzerinde "Demirlikler" yazan bir kapıya vardık.
Dilay çevreye bakındıktan sonra kulağını kapıya yasladı ve kapının arkasını dinlemeye başladı.
"Kapının diğer tarafında da askerler var. Ben kapıyı açar açmaz kavga etmemiz gerek. Güç de kullanamayız." diye fısıldadı.
"Ben bir askeri öldürebilecek kadar güçlü olduğumu sanmıyorum." deyince Dilay, "Yine oyala, yeter. Zaten sadece iki askerin sesi geliyor. Aklamak zor olmaz." dedi.
Onu kafamla onayladım.
Dilay kapıyı kart ile açarken arkamızdan gelen ses küfretmeme sebep oldu.
"Siz ikiniz orada ne yapıyorsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Parlarken
FantasyHer sene yirmi yaşını dolduran gençler element ormanında kendilerini simgeleyen elementin işaretlerini bulup güç elde etmek için mücadeleye girer. Sınırlı sayıda ormanın ürettiği elementleri bitmeden bulanlar güçlerini öğrenmek için ülkenin en büy...